Felsefe
tarihleri, genel olarak felsefi düşüncenin başlangıcı olarak M.Ö. VI. yüzyılda
Thales’ in ‘her şeyin kökeninde su vardır’ şeklindeki önermesini kabul ederler.
Böyle bir kabulün gerekçesi ve dayanakları nelerdir? Bu kabulden hareketle
felsefe yapma, Yunan dünyasından hareketle günümüze kadar ulaşmış bir düşünce
etkinliği midir? Yoksa farklı kültürlerin farklı felsefeler yapabilmelerine
imkân var mıdır? Tüm bu sorular Türkçede yer alan felsefe tarihlerinde açıkça veya
üzeri örtülü bir şekilde cevaplanmışlardır. O halde bu cevaplardan hareketle
felsefe tasavvurumuz ile felsefenin başlangıcı problemine getirilen çözüm
arasında bir ilişki kurulabilmesi mümkün görünmektedir. Bu noktada ele alınacak
temel düşünce arkhe problemidir
Arkhe
Yunanca bir sözcüktür. Sözcük olarak “başlangıç”; “ilk olan”; “ilk ilke”;
“köken”; “ilk neden”; “yönetici ilke” türünden birçok anlamı olan; ilkçağ Yunan
felsefesinde ise daha çok “tüm şeylerin varlık kaynağı; her şeyin kendisinden
çaktığı, değişmeyi yaratıp da kendisi değişmeyen ilk töz ya da ilke” anlamında
kullanılan terim. Her ne kadar arkhe tasarımını felsefenin ilk tohumlarını atan
Thales’ e borçlu olsak da bu anlamıyla arkhe ilk kez Sokrates öncesi felsefede
doğa filozofları içerisinde yer alan Anaksimandros tarafından kullanılmıştır.
Kendisinden sonra gelen ilkçağ Yunan düşünürleri de onu izlemiştir.
Aristoteles, Sokrates öncesi felsefenin arkhe arayışını bir tür maddesel neden
arayışı diye tanımlamıştır (Metafizik, 983-985b). Anaksimandros’ un dışındaki
İyonyalı filozoflar (Thales, Anaksimenes vd.) arkhe diye su, hava, ateş, toprak
gibi elle tutulur ya da gözle görülür doğal tözlere yönelmişlerdir. Hala Arkhe
tartışması Modern Felsefede de devam ede gelmektedir.
Modern
felsefeye gelmeden önce doğa felsefecileri olarak ta bilinen arkhe problemi
üzerinde duran filozofların kısa kısa görüşlerini hatırlamak faydalı olacaktır.
Thales
Yaşadığı
(Milet) ve gezdiği (özellikle Mısır) yerlerde suyun hayat verdiğini görmüş ve
varlığın özünün (arkhe) “su” olduğunu ileri sürmüştür. Thales’ i bu yargıya
götüren gözlemdir. Ona göre tüm şeylerin besini nemdir ve ısı, nemle yaratılıp
nemle diri tutulur. Böylece su, her şeyin tek ilkesi olur.
Anaksimandros
Thales gibi
arkhe sorunu ile ilgilenmiş ve evrenin özünün, ilk ana maddesinin ne olduğunu
sorgulamıştır. Sonsuz çeşitlilikteki varlığın ancak yine sonsuz bir maddeden
oluşabileceğini savunarak buna “Apeiron” adını vermiştir. Her şeyin kendisinden
çıktığı temel madde, hiçbir zaman soyut bir şey olarak düşünülmemelidir. Onun
tek özelliği vardır; “sonsuz ve sınırsız olması”.
Anaksimenes
Canlı olan
her şeyin nefes aldığını, canlılığını yitiren şeylerinse bu nefeslerini ve
sıcaklıklarını kaybettiklerini gözleyerek, varlığın özünün bu sıcak nefes olduğunu
savunmuştur; buna “hava” (psüke) adını vermiştir. Anaksimenes “Bir hava (soluk)
olan ruhumuz bizi nasıl ayakta tutuyorsa, bunun gibi bütün evreni de soluk ve
hava sarıp tutar” demektedir.
Herakleitos
Herakleitos’
a göre evrenin ana maddesi “ateş”tir. Ateş bütün var olanların ilk ve gerçek
temelidir. Bütün karşıtların birliğidir. İçinde bütün karşıtların eridiği
birliktir.
Herakleitos’
da evren devamlı akan bir süreçtir, başı sonu olmayan bir değişmedir; hiç
durmayan bu değişme içinde değişmeden kalan hiçbir şey yoktur. Her şey akar. Bu
sürekli oluş içinde kalıcı bir şey olduğunu sanırsak bu bir yanılmadır, bir
aldanmadır. Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılmamız, değişmenin kuralsız değil
de belli bir düzene, ölçü ve yasaya göre olması yüzündendir. Herakleitos’ a
göre evrende egemen olan yasadır, düzen ve akıldır. (Logos)
Pythagoras
Pythagoras,
her şeyin kendisinden çıktığı arkhe olarak “sayı”yı görmüştür. Ona göre
matematik her şeyin özüdür. Evrenin kökeni somut varlıklar değil, sayılardır.
Örneğin bir sayı belli özellikleriyle adalettir, bir başkası ruhtur, bir
başkası akıldır. Onlara göre evren bir sayı uyumudur. Sınırlı ile sınırsız, tek
ile çift, yetkin ile yetkin olmayan karşıtlar kozmos da uyuma varırlar.
Parmenides
Parmenides,
felsefesini, değişmeyen, hareket, etmeyen, bölünmeyen şeye, bir tek kurala
bağlar. Bu kural “Bir”dir. Akıl, gerçek evrenin, var olanın bir olduğunu
gösterir. “Bir”, Tanrı ile özdeştir. “Bir” birliktir, kendi içine kapalıdır,
doğmamıştır, yok olmayacaktır, değişmez, bölünmez, yoğunlaşmaz, seyrekleşmez.
Onun dışındaki her şey yalnızca bir görünüş, bir aldatmacadır. Parmenides’ e
göre çokluk ve değişme de bir yanılmadır.
Elealı Zenon
Zenon,
çokluğu ve hareketi varsaymanın düşünülemeyeceğini, böyle bir düşüncenin insanı
çelişmelere sürükleyeceğini göstermeye ve kanıtlamaya çalışır. Bu kanıtlarda,
sonsuz bölünebilen bir uzay ve zamanı kabul etmenin, bizi nasıl bir yığın
güçlükle karşılaştırdığı göstermek istenir. Ona göre, var olanı birçokluk ve
hareket diye düşünürsek çelişmelere düşeriz; öyle ise var olan ancak “bir” ve
“hareketsiz” olandır.
Ksenofanes
Ksenofanes,
halk dininin Tanrıları insanlaştırmasına karşı çıkmıştır. Ona göre bir Tanrı
vardır, bu Tanrı’nın ne biçimi ne de düşünmesi ölümlülere benzer. Bu tek Tanrı
baştan aşağı işitme, baştan aşağı düşünmedir. Tanrı, her şeyi düşünceleri ile
zahmetsizce yönetir.
Empedokles
Empedokles’e
göre evrenin özünü oluşturan, gerçekten var olan dört öğe vardır. “Toprak”,
“hava”, “su” ve “ateş” olarak belirlenen bu dört değişmez öğe, her şeyin
temelinde yer alır. Evren-deki geri kalan tüm varlıklar, evrendeki oluş ve
değişme, bu dört maddenin farklı oranlarda birleşmesinden meydana gelmiştir.
Anaksagoras
Anaksagoras,
varlığın ilkeleri olarak sonsuz sayıda “tohum” (spermata) olduğu sonucuna
ulaşmıştır. Bu tohumlar sayılamayacak kadar çok ve sonsuz küçüktürler,
yaratılmamışlardır, yok edilemezler; temel nitelikleri sonsuza kadar değişmeden
kalırlar. Toplam sayıları sürekli aynı kalır; onlardan ne bir şey kaybolabilir,
ne onlara bir şey katılabilir; ne nitelikleri, ne sayıları değişir. Onlar için
ne doğma, ne bozulma vardır.
Demokritos
Demokritos’
a göre evrenin ilk ana maddesi “atom” parçacıklarıdır. Nasıl ki dilde her
kelime bir takım harflerin birleşmesinden meydana geliyorsa, bunun gibi nesne
de atomların birleşmesinden meydana gelir. Ayrıca bir kelimedeki harfler şekil
ve yer olarak biri ötekinden ayrılabilir. Aynı şekilde atomlar da şekli ve
durumları bakımından birbirlerinden ayrılabilir.
Sokrates
öncesi doğa filozoflarının ele alıp çözmeye çalıştıkları sorunlara genel olarak
baktığımızda maddi bir öğeye dayanarak doğadaki “oluşumu”, “değişimi” bir
dayanışma içerisinde açıklamaya çalıştıklarını görürüz. Ancak, Sokrates öncesi
filozofların maddi bir öğeye dayanarak doğayı açıklama çabaları, salt
gözlemlenen, duyu dünyasına dayalı kaba bir deneycilik ya da özdekçilik olarak
ele alınamaz. Her şeyin kaynağı, ilk ilkesi, temel öğesi düşüncesinin kendisi
deneyi aşan, soyut bir uslamlamayı gerektirir. Bu uslamlama felsefenin, dinden,söylencelerdenayrışmasınınbelirtisidir.
Sokrates
öncesi doğa filozofları maddi öğeyi her neyle özdeşleştirirlerse
özdeşleştirsinler, yaşamdan ölüme, değişimden kalıcılığa, varlıktan yokluğa her
şeyi birbiriyle ilişkili bir bütünlük içinde, bir dayanışma içinde anlaşılır,
açıklanır kılmayı amaçlarlar.
Arkhé
sorunu, varlığın “ilk ilkesinin” ne olduğu sorusu biçiminde ele alındığında,
Sokrates öncesi filozofların arkhé kavramı kendi başına varlığın ne olduğunu
açıklamaya yönelik olmaktan çok, varlığa ahlaksal bir anlam yükler. Bu bakımdan
Sokrates öncesi filozofların arkhé kavramıyla sağlamaya çalıştıkları evrenin
(kosmos) dayanışması, salt mantıksal olmaktan çok ahlaksal bir tutumdur.
Önerilen değişik arkhé biçimleri de bu ahlaksal durumu değişik öğelere dayanarak
sağlamaktan başka bir şey değildir. Miletli, Elalı, Herakleitoscu, Pisagorcu,
Atomcu yaklaşımların birleştirici özelliği, evrenin (kosmos) ahlaksal bir
karakteri olduğu inancıdır. Sokrates öncesi filozoflar evrenin içinde zorunlu
olarak bir zihin, us, nous gördüklerinden evrenin anlaşılabilir, açıklanabilir
olduğunu düşünmektedirler. (Vlastos 1947: 156-178) Bu bakımdan Sokrates öncesi
filozofların evrenin salt görünür düzenliliklerini açıklamaya takılıp
kaldıklarını düşünmek yanlıştır.
Sokrates öncesi
doğa filozofları için evren (kosmos), düzensizlikten, karmaşıklıktan (kaos)
çıkıp uyumlu bir düzene kavuşmuş doğadır. Onlar için, doğanın görünen,
algılanan bu düzenliliğinin altında ne yattığı önemlidir. Bu görünen
düzenliliği yine görünen bir maddi ilkeye (su, hava gibi) bağlama eğilimlerinin
yanı sıra görünmez ilkeye (tohum, atom gibi) bağlama eğilimi de olmuştur. Bu
ilke, ister görünür olsun ister görünmez olsun, ahlaksal bir ilkedir. Bu ilke,
evreni öylesi bir biçimde bir arada tutmalı ya da dayanışır kılmalı ki görünür
düzenliliği salt açıklanır kılmakla kalmamalı aynı zamanda evreni ahlaksal
olarak anlaşılabilir kılmalıdır (Vlastos 1947: 156-178).
Evreni
ahlaksal olarak dayanışır kılmak için Sokrates öncesi filozofların hepsi, ileri
sürdükleri birbirinden farklı arkheyi yöneten bir güç tasarlamışlardır. Bu güç,
Thales’in tasarladığı gibi arkhenin kendisinde (canlılık) olabileceği gibi,
Empedokles’ in (Sevgi-Nefret) ya da Anaksagoras’ ın (nous) tasarladığı gibi
arkhenin dışında da olabilir.
Sokrates
öncesi filozoflar doğayı sürüp giden bir çekişme, bir gerilim ortamı olarak
görürler. Bu çekişmenin, bu gerilimin yatıştırılmasını ya da dengelenmesini bu
güç yönetir. Dolayısıyla arkhe ile onu yöneten güç arasındaki ilişki ırasal
olarak ahlaksal bir ilişkidir. Bu ilişki, doğanın içerdiği çekişmeleri,
gerilimleri uyumlu bir dayanışmaya sokan ahlaksal bir ilişkidir.
Biraz daha
ileri gittiğimizde Orta Çağ'ın sonundan itibaren [Rönesans]'la birlikte hem
felsefe alanında yeni bir canlanma meydana gelmeye başlamış, hem de bilimler de
önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu dönemde doğa bilimleriyle doğa felsefesini
birbirinden ayırmak olanaklı görünmemektedir. Kopernikus ile birlikte yeni bir
dünya ve evren kavrayışı ortaya çıkmış, bunun devamında doğa felsefesi yerini
giderek doğa bilimleri denilen alana bırakmaya başlamıştır. Böylece doğa ve
evrene ilişkin felsefi yaklaşımların, soyut arkhe arayışının yerini somut
bilgiler, gözlem ve deney merkezli aklamalar almaya yönelir. Bu süreçte
özellikle ortaçağdaki doğa felsefesi anlayışıyla bir hesaplaşmaya girildiği ve
doğa bilimlerinin bu hesaplaşmanın sonucunda geliştiği söylenebilir. Her alanda
olduğu gibi bilimin gelişmesi, özelliklede bu gelişmenin felsefenin içinden
gelerek meydana gelmesi, felsefe ile bilim arasındaki ayrımın nasıl konulacağı
sorununu gündeme getirmiş, doğa felsefesi ile doğa bilimleri arasındaki ayrım
konusunda bu özellikle belirgin bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Francis
Bacon, Kepler, Laplace gibi bilgin düşünürler bu sürecin önemli isimleri
olmuşlardır. Doğa felsefesi bu süreçte bir tür felsefi materyalizm biçimine de
bürünmüştür.
Bakıldığında
Doğa felsefesi ve doğa bilimi 17. yüzyıla gelinceye kadar birbirinden ayrılan
alanlar değildir; hatta bu alanlar arasında açık ayrımlar yapma konusunda süre
giden sorunlar söz konusudur. Çoğu zaman ve çoğu yerde doğa felsefecisi aynı
zamanda fizik ya da diğer doğal bilim alanlarıyla da ilgilenen hatta onlar
üzerinde otoriteye sahip olan bir kişiydi. 17. yüzyıldan itibaren felsefe ve
bilim alanları birbirinden ayrışmaya ve bilimler kendi alanlarında daha da
özerkleşmeye başlamasıyla doğa felsefesiyle doğa bilimlerinin ayrışması sorunu
da gündeme geldi. Bu bir anlamda iki farklı bilgi türü arasında yapılması
beklenen bir ayrımdı; ancak yine de bu ayrım her zaman açık seçik değildir.
Modern doğa biliminin aldığı biçim ve geldiği bilgi düzeyi, belirli bir
tarihsel dönemde bu ayrımı koşullandırmıştır. Özellikle Galileo ve Newton ile
bu gelişmenin ortaya çıktığı saptanabilir; belirli bir yöntemle bir anlamda
bilim empirikleşiyor, gözlem ve deney önemli bir nitelikle öne çıkıyordu.
Felsefe ise spekülatif bir görünüme bürünüyordu bu gelişmeler karşısında. Bu
eksende giderek bir ayrışma meydana gelmiş olsa da felsefe düzeyinde doğa
bilimi ile doğa felsefesini ayrıştırmanın açık ve kesin bir şekilde
görünebildiğini söylemek zordur.
Temel olarak
arkhe problemi çıkış noktası temsilcileri ve daha sonraki uzantısından
bahsetmeye alıştım bu konu çok kapsamlı ve geniş su götürür, ayrıntılı bir
konudur fakat gerek her arkadaşın anlayabilmesi gerekse zaman darlığı bu
boyutta ele almama olanak verdi umarım faydalı olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder