10 Eylül 2015 Perşembe

Geçiş Nesneleri ve Geçiş Fenomenleri 1

Geçiş Nesneleri ve Geçiş Fenomenleri 1

D.W. Winnicott

Through Paediatrics to Psycho-analysis, 1992, Brunner:Mazel, s. 229-243
 
İlk Ben-Olmayan Mülkiyeti Üzerine Bir İnceleme 2
Giriş
Bebeklerin doğumlarının hemen sonrasında yumruklarını, parmaklarını, başparmaklarını sakinlik hallerinde ve oral erotojenik bölgelerin uyarılmasında, bu bölgelerdeki dürtülerin tatmininde, kullanma eğilimi gösterdikleri yaygın olarak bilinir. Şu da yaygın olarak bilinir ki, doğumlarından birkaç ay sonra herbir cinsiyetteki bebekler oyuncak bebeklerle oynamaktan hoşlanır olurlar, ve birçok anne de bebeklerinin bazı özel nesneler edinmelerine imkan verir ve sanki onların bu nesnelere bağımlı hale gelmelerini beklerler.
Bu iki fenomen grubu arasında bir ilişki vardır; bu ilişki, bir zaman aralığı ile ayrılır ve birincisinden ikincisine doğru gelişimin incelenmesi yararlı olabilir ve ele alınması ihmal edilmiş önemli klinik malzemeden yararlanılmasını sağlayabilir.


İlk Mülkiyet
Annelerin yaşantı ve sorunlarıyla temas halinde olanlar, bebeklerin ilk Ben-Olmayan mülkiyetini (possession) kullanımlarında gösterdikleri oldukça zengin örüntülerin farkındadırlar. Bu örüntüler doğrudan gözlemle incelenebilirler.
Yeni doğmuş bebeğin yumruğun-ağıza-götürülmesi hareketi ile başlayan ve en sonunda bir oyuncak ayı, bebek gibi yumuşak veya sert bir oyuncağa bağlanmasına yol açan olaylar sekansı yaygın bir çeşitlilik gösterir.
Burada oral heyecan ve doyumdan –bu, diğer herşeyin temeli olabilecekse de– başka önemli bir şeyin bulunduğu açıktır. Bu noktada birçok önemli konu incelenebilir; bu konular içinde şunlar bulunabilir:
Nesnenin doğası.
Bebeğin nesneyi Ben-Olmayan olarak tanıma kapasitesi.
Nesnenin yeri –dışarıda, içeride, sınırda.
Bebeğin bir nesne yaratma, bulma, ortaya çıkarma, üretme kapasitesi.
Sevecen nitelikte bir nesne ilişkisinin başlatılması.
Başparmak ile oyuncak ayı, oral erotizm ile gerçek nesne ilişkisi, birincil yaratıcı etkinlik ile içe-atılmış olanın (introjected) yansıtılması (projection), borçluluğuna ilişkin birincil farkında-olmayış ile borçluluğun tanınması arasındaki ara yaşantı alanını adlandırmak için ‘geçiş nesnesi' ve ‘geçiş fenomenleri' terimlerini ileri sürmüştüm.
Bu tanıma göre, uykuya hazırlanırken bir bebeğin sesler çıkarması veya daha büyük bir çocuğun bir şarkı veya melodi repertuarını söylemesi, bebeğin bedeninin bir parçası olmayan ancak tamamen dış gerçekliğe ait olarak da tanınmayan nesnelerin kullanılması ile birlikte, ara alandaki geçiş fenomeni içine girer.
İnsan doğasına ilişkin bir betimleme kişilerarası ilişkiler açısından verildiğinde bunun yetersiz olduğu genel olarak kabul edilir; işlevin imgesel işlenişi (imaginative elaboration of function), fantazinin bütünü –bilinç ve bastırılmış bilinçdışı dahil olacak şekilde bilinçdışı– bunun içine katıldığı durumlarda bile bu böyledir. Son yirmi yıldır yapılan araştırmalardan ortaya çıkan başka bir kişileri betimleme yolu bulunmaktadır; bu betimleme yolu, bir birim olma (sınır gösteren bir zarı ve bir dışı ve bir içi olma) aşamasına ulaşmış her birey için, bireyde bir içsel gerçeklik , zengin veya fakir olabilen ve barış veya savaş durumunda olabilen bir içsel dünya bulunduğunu ileri sürer.
Benim iddiam, bu ikinci betimlemeye ihtiyaç olduğu gibi, bir üçüncü betimlemeye de ihtiyaç olduğu yönündedir; bir insanın hayatının ihmal edemeyeceğimiz üçüncü bir kısmı daha vardır, içsel gerçekliğin ve dışsal gerçekliğin katkıda bulunduğu bir yaşantılama ara alanı vardır. Bu alan üzerinde durulmayan bir alandır, çünkü, içsel ve dışsal gerçekliği birbirinden ayrı ama birbiriyle-ilişkili tutmayı içeren sürekli nitelikteki insan çabasıyla meşgul birey için burasının bir dinlenme-yeri olarak varolması dışında bu alan üzerinde hiçbir talepte bulunulmamıştır.
‘Gerçeklik-testi'ne sık sık atıfta bulunur ve ön-algı (apperception) ile algı (perception) arasında kesin bir ayrım yapılır. Ben burada, bir bebeğin gerçekliği tanıma ve kabul etmesindeki yeteneksizliği ile gelişen yeteneği arasında yer alan bir ara durum hakkında bir iddiada bulunuyorum. Dolayısıyla, yanılsama nın maddesini inceliyorum; yanılsama bebeğe sağlanmış bir imkandır, ve yetişkin yaşamında da sanat ve dinde içsel olarak yer alır.
Yanılsamalı yaşantı ya yönelik olarak ortak bir saygıyı paylaşıyor olabiliriz, ve eğer istersek yanılsamalı yaşantımızın benzerliği temelinde bir araya toplanabilir ve bir grup oluşturabiliriz. Bu, insanlar arasında grup oluşturmanın doğal bir kökenidir. Ancak, bu, bir yetişkin başkalarının inandığı şeyler üzerinde çok güçlü bir talepte bulunur ve başkalarını kendilerine ait olmayan yanılsamaları tanımaya zorlarsa deliliğin bir işareti haline gelir.
Ne tam olarak küçük çocuğun oyuncak ayısına ne de bebeğin yumruğunu (başparmağını, parmaklarını) ilk kullanımına atıfta bulunmadığımın anlaşılacağını düşünüyorum. Spesifik olarak, nesne ilişkilerinin ilk nesnesini incelemiyorum. İlk mülkiyetle ilgileniyorum, ve subjektif olanla objektif olarak algılanılan arasındaki ara alanla ilgileniyorum.

Kişisel Bir Örüntünün Gelişimi
Psikanalitik literatürde, ‘elden ağıza'dan ‘elden genitale' doğru ilerlemeye ilişkin oldukça çok atıf bulunmaktadır; ancak, ‘ Ben-Olmayan ' nesnelerin ele alınmasına yol açan gelişime ilişkin atıflar çok daha azdır. Bir bebeğin gelişiminde er ya da geç, bebekte, benden-başka nesnelerin kişisel bir örüntüyle örülmesi eğilimi ortaya çıkacaktır. Bu nesneler bir düzeye kadar göğüsün yerini alırlar, ancak, üzerinde tartışacağımız esas nokta bu değildir.
Bazı bebeklerde, diğer parmaklar kol hareketleriyle yüzü okşarken başparmak ağza yerleştirilir. Bu durumda ağız başparmakla ilişkisinde aktifken diğer parmaklarla ilişkisinde aktif değildir. Üst dudağı veya başka bir kısmı okşayan parmaklar ağızda bulunan başparmaktan daha önemlidir veya daha çok önem kazanır. Dahası, bu okşama aktivitesi daha doğrudan bir nitelik taşıyan başparmak-ağız birlikteliği olmaksızın da tek başına bulunabilir. (Freud, 1905, Hoffer, 1949)
Ortak tecrübeye göre, başparmak-emme gibi bir oto-erotik yaşantıyı daha karmaşık hale getirecek şekilde, aşağıdakilerden biri gerçekleşir:
 
  1. bebek diğer eliyle dışsal bir nesneyi, örneğin, bir çarşafın veya battaniyenin bir kısmını, parmaklarıyla birlikte ağızına alır; veya
  2. bir şekilde kumaş 3 parçası tutulur ve emilir veya emilmez. Kullanılan nesneler doğal olarak peçeteleri ve (daha sonra) mendilleri içerir; bu, nesnenin hemen ulaşılabilir olmasına bağlıdır; veya
  3. bebek erken aylardan itibaren yün yolmaya ve toplamaya ve bunları aktivitenin okşama kısmı için kullanmaya başlar. 4 Daha nadir olarak, yün yutulur, hatta bu bazı sağlık sorunlarına neden olur; veya
  4. dudakların-ağızın, ‘mum-mum', cıvıldama 5 seslerinin, anal seslerin, ilk müziksel notalar ve başka seslerin de eşlik ettiği hareketleri.
Düşünmenin veya hayal kurmanın (fantasying) bu işlevsel yaşantılarla bağlantılı hale geldiğini varsayabiliriz.
Tüm bunları geçiş fenomenleri olarak adlandırıyorum. Ayrıca, tüm bunların içinden (herhangi bir bebeği inceleyecek olursak) bir takım şeylerin veya fenomenlerin –belki, bir yün yumağı veya bir batteniye kenarı, veya bir kelime veya melodi, veya bir hareket– bebek uykuya dalacağı zaman kullanılmaları bebek için hayati bir öneme sahip hale gelebilir; bunlar, özellikle de depresif tipte olan anksiyeteye karşı bir savunmadırlar. (IIIingworth, 1951.) Belki belli bir yumuşak nesneyi veya beşik örtüsünü bebek bulup kullanmıştır, sonra da bu benim geçiş nesnesi adını verdiğim şey haline gelmiştir. Bu nesne önemini korur. Anne-babalar bu nesnenin değerini öğrenirler ve bir yere gidildiği zaman bu nesne de götürülür. Anne nesnenin kirlenmesine hatta kokuyor olmasına karışmaz; bilir ki, nesneyi yıkamakla bebeğin yaşantısındaki süreklilikte bir kırılmaya, nesnenin bebek için taşıdığı anlam ve değeri yokedecek bir kırılmaya, yol açacaktır.
Geçiş fenomenleri örüntülerinin yaklaşık olarak 4.-6.-8.-12. aylarda görünmeye başladığını ileri sürüyorum. Kasıtlı olarak, başlangıç noktası için çok geniş bir aralık verdim.
Bebeklikte kurulan örüntüler çocuklukta da sürüp giderler; böylece, özgün yumuşak nesne, yatma zamanında veya yalnızlık duyulduğunda veya depresif bir duygudurumunun yaklaşmaya başladığı hissedildiğinde muhakkak gerekli olma özelliğini sürdürür. Sağlıklılık durumunda ise, ilgiler derece derece artarak genişler, ve en sonunda, depresif anksiyete yakınken bile bu yaygın ilgiler muhafaza edilebilir duruma ulaşırlar. Çok erken bir yaşta başlamış olan spesifik bir nesneye veya bir davranış örüntüsüne duyulan ihtiyaç, yoksunluk tehditi ile karşılaşıldığında ileri bir yaşta tekrar görünebilir.
Bu ilk mülkiyet çok erken bebeklikten türetilmiş özel tekniklerle birlikte kullanılır; bu teknikler, daha doğrudan oto-erotik etkinlikleri içerebilirler veya bunlardan ayrı olarak varolabilirler. Bir bebeğin hayatında yavaş yavaş oyuncak ayılar, bebekler, ve başka sert nitelikte oyuncaklar edinilir. Erkek çocuklar bir dereceye kadar sert nesneleri kullanma eğilim gösterirler; öte yandan kızlar, doğrudan bir aile sahibi olmaya doğru ilerlerler. Şunun vurgulanması önemlidir: Özgün Ben-Olmayan mülkiyetinin kullanımı açısından erkek ve kız çocuklar arasında görülebilir bir fark yoktur. Bu mülkiyete geçiş nesnesi adını vermekteyim.
Bebek daha düzenli sesler (mum, ta, da) kullanmaya başladıkça, geçiş nesnesi olarak bir kelime de görülebilir. Bu erken dönem nesnelere bebeğin verdiği isim çoğu defa önemlidir, ve genellikle, bu isim, yetişkinlerin kullandığı bir kelimeyi içine kısmen dahil eder. Örneğin, ‘baa' kelimesi ismin kendisi olabilir, ve ‘b' harfi, yetişkinlerin ‘baby' (bebek) veya ‘bear' (ayı) kelimelerini kullanmalarından gelmiş olabilir.
Bazen anneden başka bir geçiş nesnesi bulunmadığını belirtmeliyim. Veya bir bebek, duygusal gelişimi açısından öyle bir zedelenmiş olabilir ki geçiş durumunun keyfi yaşanamaz, veya kullanılan nesneler dizisi (sequence) bozulur, kırılır. Yine de bu nesne dizisi gizli bir şekilde sürdürülebilir.

İlişkideki Özel Niteliklerin Özeti 
  1. Bebek nesne üzerinde hak iddia eder, ve biz bu iddiayı onaylarız. Yine de, en başından itibaren bu omnipotansın belli bir ölçüde sınırlandırılması söz konusudur.
  2. Nesne hem sevecenlikle kucaklanır hem de heyecanla sevilir ve hırpalanır.
  3. Nesne, bebek tarafından değiştirilmedikçe, asla değişmemelidir.
  4. Nesne, içgüdüsel sevgi ve de nefrete, eğer bir özellik olarak ortaya çıkarsa, saf agresyona dayanabilmelidir.
  5. Öte yandan nesne bebeğe sıcaklık veriyor, veya hareket ediyor, veya dokunsal bir nitelik taşıyor, veya kendine ait canlılık veya gerçeklik taşıdığını gösteriyor olan bir şey yapıyor olarak görünmelidir.
  6. Nesne bizim bakış açımızdan dışarıdan bakınca dışarıdan gelmektedir, ancak bebeğin bakış açısından bu pek böyle değildir. Nesne içeriden de gelmemektedir; nesne bir halüsinasyon da değildir.
  7. Nesnenin yazgısı dereceli olarak dekatekte olmayı (decathected) içerir, böylece, yıllar içinde, unutulmaz ama bir yana bırakılır. Bununla kastetdiğim şudur: Sağlıklılıkta nesne ‘içeri gir'mez, ne de nesneyle bağlantılı duygu bastırılmaya uğrar. Nesne unutulmaz, yası da tutulmaz. Anlamını kaybeder, ve bunun nedeni geçiş fenomeninin yaygınlaşmasıdır (diffused), ‘içsel psişik gerçeklik' ile ‘iki kişinin ortak olarak algıladığı şekildeki dışsal dünya' arasındaki tüm ara alana, bir başka deyişle, tüm kültür alanına, yayılır.
Bu noktada ele aldığım konu, oyun, sanatsal yaratım ve beğeni, dini duygu, düş görme, fetişizm, yalan söyleme ve çalma, şevkat duygularının kökeni ve kaybı, ilaç bağımlılığı, obsesif ritüellerin tılsımı, ve saireye doğru genişliyor.

Geçiş Nesnesinin Sembolizm ile İlişkisi
Battaniye parçası (veya nesne neyse) bazı kısmı-nesneler (part-object) için, örneğin, göğüs, sembolik temsil niteliği taşır. Yine de, nesnenin değeri sembolik değerinden çok gerçekliğinden gelir. Nesnenin, göğsün (veya annenin) fiziksel olarak kendisi olmaması durumu, göğüs (veya anne) yerine geçmesi durumu kadar önemlidir.
Sembolizm kullanıldığı dönemde bebek artık fantazi ve gerçek, içsel nesneler ve dışsal nesneler, birincil yaratıcılık ve algılama arasındaki ayrımı açık bir şekilde görebiliyordur. Ama benim ileri sürdüğüm şekilde, geçiş nesnesi terimi, farkı ve benzerliği kabul edebiliyor olma sürecini de içerir. Sembolizmin zaman içindeki konumunun/gelişiminin kökenine ilişkin bir terimin, bebeğin saf subjektiften objektife doğru yolculuğunu betimleyen bir terimin yararlı olacağını düşünüyorum; ve bana öyle geliyor ki, geçiş nesnesi (battaniye parçası, vs.) yaşantılamaya yönelik bu ilerleme yolcuğunun bize görünen yüzüdür.
Sembolizmin doğasını tam olarak anlamadan geçiş nesnesini anlamak mümkün olabilir. Sembolizm, ancak bir bireyin büyüme süreci içinde düzgün şekilde incelenebilir görünmektedir, ve sembolizm tam olarak gerçekleştiğinde değişken bir anlam taşır bir hal almaktadır. Örneğin, İsa'nın bedeninin semboli olan kutsal ekmek parçasını düşünürsek, Roma Katolik cemaati için bu ekmeğin bedenin kendisi olduğunu, Protestan cemaati için ise ekmeğin başka bir şeyin yerini alan bir şey olduğunu, bir hatırlatıcı olduğunu, esası itibariyle, gerçeklik içinde, bedenin kendisi olmadığını söylemekte haklıyım. Ancak her iki durumda da ekmek bir semboldür.
Bir keresinde, bir yeni yıl yemeği sonrasında, bir şizoid hastam bana, yemekte onu yemiş olmaktan hoşlanıp hoşlanmadığımı sordu. Sonra da, onu gerçekten mi yediğimi yoksa sadece fantazide mi yediğimi sordu. Cevapların ne sadece birinden ne de sadece diğerinden memnun kalmayacaktı. İçindeki yarık (split) çifte cevap gerektiriyordu.

Bir Geçiş Nesnesinin Klinik Betimlemesi
Anne-babalar ve çocuklarla temas halinde olan herhangi bir kimse için sonsuz sayıda ve çeşitlilikte örnek niteliğine sahip klinik malzeme bulunur. 6 Aşağıdaki örnekler, okuyuculara, yalnızca, kendi tecrübelerinde de yer alan benzer malzemeyi hatırlatmak amacıyla verilmiştir.

İki Kardeş: Erken Dönemde Mülkiyetin Kullanımındaki Zıtlık
Geçiş nesnesinin kullanımında çarpıtma. Artık sağlıklı bir adam olan X, yetişkinliğe çokça mücadele ederek ulaşmıştır. Anne, ‘nasıl anne olunacağını' X'in bebekliğinde X'in bakımını yaparken öğrenmiş ve onunla öğrendikleri sonucunda diğer çocuklarıyla belirli hataları yapmaktan kaçınabilmişti. X'in doğduğu dönemde, onun bakımını daha çok yalnız başına yaparkenki dönemde anksiyeteli olmasının başka, harici nedenleri de vardı. Bir anne olarak işini çok ciddiye almış ve X'i yedi ay boyunca göğsüyle, anne sütüyle beslemişti. Bu sürenin çok uzun olduğunu hissetmiş ancak X'i sütten kesmekte çok zorlanmıştı. X, başparmağını veya parmaklarını hiç emmemiş ve annesi onu sütten kestiğinde ‘destek olarak alabileceği hiçbir şeyi olmamıştı'. Bir süt şişesi veya sahte memesi veya başka bir beslenme aracı yoktu. Çok güçlü bir nitelik taşıyan ve çok erken bir dönemde başlayan bir bağlılığı (attachment) annesinin kendisine, bir kişi olarak annesine, yönelik olarak geliştirmişti, ve ihtiyaç duyduğu nesne annesinin gerçek varlığıydı.
On iki aylık olduktan sonra kuçaklayıp sarılabileceği bir oyuncak tavşanı olmuştu ve bu tavşana yönelik sevecenlik duyguları en sonunda gerçek tavşanlara aktarılmıştı. Bu ilk oyuncak tavşanı ile beş veya altı yaşına kadar birlikte yaşadı. Bu tavşan onun için bir rahatlatıcı (comforter) olarak betimlenebilir; ancak, bir geçiş nesnesinin hakiki niteliğini hiç taşımamıştı. Hakiki bir geçiş nesnesinin olacağı gibi, bebeğin neredeyse ayrılmaz bir parçası haline gelecek şekilde, hiç anneden daha önemli olmamıştı. Bu çocuğun durumunda, yedi aylıkken sütten kesilmenin yarattığı anksiyeteler daha sonra çocukta astım olarak ortaya çıktılar, ve bunun üstesinden ancak yavaş yavaş gelebildi. Doğup büyüdüğü yerden oldukça uzakta bir yerde iş bulabilmesi onun için çok önemliydi. Annesine bağlılığı (attachment) hala oldukça güçlüdür. Normal veya sağlıklı terimlerinin geniş tanımlaması içinde yer almaktadır. Bu erkek hiç evlenmedi.
Geçiş nesnesinin tipik kullanımı. X'in küçük kardeşi, Y, oldukça düz bir yol izleyerek yetişkinliğe ulaştı. Şimdi üç sağlıklı çocuğu var. Bebekliğinde dört ay göğüsten anne sütüyle beslendi ve sonra bir zorluk ortaya çıkmadan sütten kesildi. 7 Y, ilk haftalarda, başparmağını emmişti ve bu da ‘onun sütten kesilmesini büyük kardeşine göre daha kolay hale getirdi'. Sütten kesildikten hemen sonra beş ile altıncı aylarda battaniyesinin kenarında dikişin açıldığı kısımla bir bağ kurdu. Battaniyenin dikişi açılmış köşesinden birazcık yün dışarı çıkmışsa bu hoşuna gidiyor ve buradan aldığı yünü burnuna sürerek burunu gıdıklıyordu. Bu ilk nesnesi onun için ‘Baa' oldu; düzenli sesler çıkarabilmeye başladıktan hemen sonra bu kelimeyi kendisi icat etmişti. Yaklaşık bir yaşına geldiğinde battaniyenin kenarı yerine kırmızılı boynu olan yeşil bir kazağı koymayı başarmıştı. Depresif büyük kardeşinde olduğu gibi bu nesne bir ‘rahatlatıcı' değildi; bir ‘dinlendirici' (soother) idi. Her zaman işe yarayan bir sakinlik vericiydi. Bu benim Geçiş Nesnesi adını verdiğim şeyin tipik bir örneğidir. Y küçük bir çocuk olduğunda, biri ona onun ‘Baa'sını verdiğinde hemen onu emmeye başlayacağı ve anksiyetesini kaybedeceği her zaman kesin olan birşeydi; öyleki, eğer uyku saati yakınsa, birkaç dakika içinde uykuya dalardı. Aynı zamanda başparmak emme de devam etmiş ve üç ya da dört yaşına varasıya kadar sürmüştü; bu başparmak emmeyi ve bir başparmağında bu emmeden kaynaklanan sertleşmiş yüzeyi hatırlamaktadır. Şimdi (bir baba olarak) kendi çocuklarının başparmak emmeleri ve onların ‘Baaları' kullanımlarıyla ilgileniyor.
Aşağıdaki tabloda karşılaştırma yapılabilmesi için düzenlenerek verilmiş olan noktalar bu ailedeki yedi sıradan çocuğun hikayesinden elde edilmiştir.
Bir ebeveynle görüşme esnasında ailenin tüm çocuklarının erken dönem araçları (techniques) ve mülkiyetleri hakkında bilgi alma genellikle oldukça değerlidir. Bu, annenin çocuklarının erken dönemlerini birbirleriyle karşılaştırmasını ve çocukların bu erken yaştaki özelliklerini karşılaştırmalı olarak hatırlamasını sağlar.
Birçok durumda çocuktan da geçiş nesnelerine ilişkin bilgi edinilebilir; örneğin, Angus (11yaş 9 ay) bana erkek kardeşinin ‘tonlarca oyuncak ayısı ve eşyası bulunduğu'nu ve ‘bunlardan önce de küçük ayıcıkları bulunduğu'nu söyledikten sonra kendi geçmişi hakkında konuşmaya başlamıştı. Kendisinin hiç oyuncak ayısının olmadığını söylemişti. Yukarıdan sarkan bir zil ipinden ve bunun ucunda bulunan ve sürekli vurduğu bir etiketten ve bunlarla uykuya daldığından bahsetmişti. Büyük olasılıkla bir gün bu ip yere düşmüştü ve bu da bu nesnenin sonu olmuştu. Ancak, başka bir şey daha vardı. Bundan bahsedilince çok utangaç oluyordu. Bu kırmızı gözlü mor bir tavşandı. ‘Ondan hoşlanmıyordum. Onu habire fırlatıp atardım. Şimdi onunla Jeremy oynuyor. Onu Jeremy'ye verdim, çünkü, yaramazdı. Çekmeli dolabın içinden yere düşer di . Beni hala ziyaret ediyor. Beni ziyaret etmesini seviyorum. Mor tavşanın resmini çizdiğinde kendini de şaşırtmıştı. Bu, yaşının gerektirdiği olağan düzeyde iyi gerçeklik-duygusuna sahip onbir yaşındaki erkek çocuğun, geçiş nesnesinin niteliklerini ve aktivitelerini betimlerken sanki gerçeklik-duygusu yokmuş gibi konuşması dikkati çekmiştir. Daha sonra anneyi gördüğümde Angus'un mor tavşanı hatırlamış olmasına şaşırdığını söyledi. Renkli çizimden bu tavşanı hemen tanımıştı.
Burada bilerek daha fazla vaka malzemesi vermekten uzak duruyorum; bunun nedeni, özellikle, rapor ettiğim durumların nadir görüldüğü gibi bir izlenim vermekten kaçınmak istememdir. Neredeyse her vaka hikayesinde geçiş fenomenlerine ilişkin olarak veya yokluğuna ilişkin olarak bulunabilecek birşeyler vardır (cf. Stevenson, Olive, 1954).
 
Başparmak
Geçiş Nesnesi
Çocuk Tipi
X
Erkek
O
Anne
Tavşan (rahatlatıcı)
Anne-fiksasyonlu
Y
Erkek
+
‘Baa'
Kazak (dinlendirici)
Bağımsız
İkizler
Kız
O
Oyuncak
Eşek (arkadaş)
Olgunluğa geç ulaştı
Erkek
O
‘Ee'
Ee (koruyucu)
Latent psikopatik

 
 
 
 
 
 
Y'nin Çocukları
Kız
O
‘Baa'
Battaniye (güvenlik verici)
İyi gelişiyor
Kız
+
Başparmak
Başparmak (doyurucu)
İyi gelişiyor

Erkek
+
‘Mimis'*
Nesneler (sınıfladırma)
İyi gelişiyor

* Birbirinden renk, uzunluk, genişlik açısından ayrılan ve erken dönemde sınıflandırılmaya tabi tutulan sayısız benzer yumuşak nesne

Teorik İnceleme
Kabul edilmiş psiko-analitik teori temelinde yapılabilecek belirli yorumlar bulunmaktadır.
  1. Geçiş nesnesi göğüse, veya ilk ilişki nesnesine denk gelir.
  2. Geçiş nesnesi gerçeklik-testinden önce gelir.
  3. Geçiş nesnesi ile ilgili olarak bebek omnipoten kontrolden (büyüsel) manipülasyonla kontrole (kas erotizmini ve koordinasyon zevkini taşıyan)
  4. Geçiş nesnesi en sonunda bir fetiş nesnesi olmaya doğru gelişir ve böylece yetişkin cinsel hayatının bir niteliği olarak kalır. (Bakınız Wulff'un aynı temayı işlemesi)
  5. Geçiş nesnesi, anal-erotik organizasyondan dolayı, dışkı yerine geçebilir (ancak kötü kokar hale gelmesi ve yıkanmadan kalabilmesi bu nedenden değildir).
 
İçsel Nesnelerle İlişki (Klein)
Geçiş nesnesini Melanie Klein'nın içsel nesneler kavramı ile karşılaştırmak ilginç olacaktır. Geçiş nesnesi bir içsel nesne değildir (içsel nesne zihinsel bir kavramdır); geçiş nesnesi bir mülkiyettir. Ancak, (bebek için) bir dışsal nesne de değildir.
Aşağıdaki karmaşık açıklamanın yapılması zorunludur. Bebek, içsel nesne, canlı ve gerçek ve yeterince iyiyken (good enough) –çok perseküter değilken– bir geçiş nesnesi kullanabilir. İçsel nesne, nitelikleri yönünden, dışsal nesnenin (göğüs, anne figürü, genel çevresel bakım) varlığına ve canlılığına ve davranışına bağımlıdır. Dışsal nesnenin kötülük veya başarısızlık durumu dolaylı olarak içsel nesnenin ölülük haline veya perseküter niteliğine yol açar. Dışsal nesnenin belli bir süre devam eden başarısızlığı sonrasında içsel nesne bebek için bir anlam taşımaz olur, ve sonra, ancak bundan sonra, geçiş nesnesi de anlamsız hale gelir. Dolayısıyla, geçiş nesnesi ‘dışsal' göğüs yerine geçebilir, ancak bu dolaylı bir şekilde, bir ‘içsel' nesne yerine geçmek suretiyle olur.
Geçiş nesnesi hiçbir zaman içsel nesne gibi büyüsel bir kontrol altında değildir; gerçek anne gibi dışsal kontrol altında da değildir.

Yanılsama – Yanılsamanın Kırılması (Illusion – Disillusionment)
Bu konuya kendi pozitif katkımın zeminini hazırlamak için bebek duygusal gelişimi hakkındaki birçok psiko-analitik yazıda üzerinde pek durulmadan kolayca öyleymiş gibi kabul edildiğini düşündüğüm bazı noktaları, bunlar uygulama içinde anlaşılabilecekse de, kelimelere dökmem gerekiyor.
Bir bebeğin, yeterince iyi bir anne bulunmadıkça, haz-ilkesinden gerçeklik ilkesine veya birincil özdeşime (bakınız Freud, 1923, p. 14) 8 doğru ve bunun ötesine ilerlerleyebilmesine ilişkin hiçbir olasılık yoktur. 9 Yeterince iyi ‘anne' (bu kişinin bebeğin kendi annesi olması gerekmiyor) bebeğin ihtiyaçlarına aktif adaptasyon gösteren biridir; bu aktif adaptasyon, bebeğin, adaptasyondaki başarısızlığı kabul ve früstürasyonun sonuçlarını tolere etme yeteneğindeki giderek artan gelişimine bağlı olarak, derece derece azalır. Doğal olarak, bebeğin kendi annesinin, bazı başka kişilere göre, yeterince iyi anne olması ihtimali daha yüksektir, çünkü, böyle bir adaptasyon, biricik bebekle rahat ve güceniklik içermeyen bir meşguliyeti talep eder; aslında, bebek bakımındaki başarı, zekiliğe veya entellektüel bilgiye değil, adanmışlık gerçeğine dayanır.
Yeterince iyi anne, belirttiğim gibi, bebeğinin ihtiyaçlarına neredeyse tastamam bir adaptasyonla bakıma başlar, ve zaman ilerledikçe, bebeğin annenin başarısızlığıyla başa çıkma yeteneğinin gelişmesine bağlı olarak, bebeğin ihtiyaçlarına derece derece azalan bir tamamlılıkla adapte olur.
Bebeğin annedeki bu başarısızlıklarla başa çıkma yolları aşağıda belirtilmektedir:
Bebeğin yaşantısı tekrar tekrar gösterir ki früstürasyon bir zaman dilimi ile sınırlıdır; elbette, ilk başta, bu zaman dilimi kısa olmalıdır.
Giderek artan bir süreç duygusu.
Mental aktivitenin başlaması.
Oto-erotik doyumların kullanılması.
Hatırlama, tekrar-yaşama, hayal kurma, rüya görme; geçmiş-bugün-gelecek entegrasyonu.
Herşey yolunda giderse bebek früstürasyon yaşantısından kazançlı çıkar aslında; çünkü, ihtiyaçlara eksik adaptasyon nesneleri gerçek hale getirir, yani, sevildikleri gibi nefret de edilirler. Bundan çıkarmamız gereken sonuç şudur ki, herşey yolunda giderse , bebek, uzun süre devam eden, doğal olarak azalışına izin verilmeyen, ihtiyaçlara yakın bir adaptasyondan hasar görebilir; çünkü, tastamam bir adaptasyon büyüye benzer ve mükemmel davranan bir nesne bir halüsinasyondan daha iyi birşey olmaz. Yine de, başlangıç döneminde , adaptasyon neredeyse tastamam olmak durumundadır, ve bu böyle olmadıkça bebeğin dışsal gerçeklikle bir ilişki tecrübe etme kapasitesi geliştirmeye başlaması, veya hatta bir dışsal gerçeklik anlayışı oluşturması mümkün değildir.

Yanılsama ve Yanılsamanın Değeri
Başlangıçta, anne, neredeyse yüzde yüzlük bir adaptasyonla bebeğe annenin göğsünün bebeğin bir parçası olduğu yanılsaması nı kurma fırsatını sağlar. Göğüs sanki büyülü bir kontrol altındadır. Genel olarak bebek bakımı açısından da aynı şey söylenebilir; heyecansal uyarılmalar arasındaki sakin dönemlerde de bebek aynı kontrol yaşantısının içindedir. Omnipotans, büyük oranda bir yaşantılama olgusudur (a fact of experience). Annenin nihai görevi bebeği derece derece bu yanılsamadan çıkarmaktır (to disillusion); ancak, başlangıçta yanılsama için yeterli düzeyde fırsat yaratamamışsa, bebeği yanılsamadan çıkarmayı başarma umudu hiç yoktur.
Bir başka ifadeyle, göğüs, bebek tarafından, bebeğin sevme kapasitesi veya (şunu da söyleyebiliriz) ihtiyacı içinden tekrar ve tekrar yaratılır. Bebekte annenin göğsü adını verdiğimiz subjektif bir fenomen gelişir. 10 Anne gerçek göğüsü bebeğin onu yaratmaya hazır olduğu yere ve doğru zamanda yerleştirir.
Dolayısıyla, doğumdan itibaren, insan, objektif olarak algılanan ile subjektif olarak kavranan arasındaki ilişki problemi ile karşı karşıyadır, ve bu problemin çözümü sürecinde, annesi ile yolculuğuna yeterince iyi düzeyde başlamamış insan için sağlılıklık mümkün değildir. Benim atıfta bulunduğum ara alan, birincil yaratıcılık ile gerçeklik-testine dayalı objektif algılama arasında bebeğe sağlanan alandır. Geçiş fenomenleri yanılsama kullanımının erken dönemlerini temsil ederler; bu geçiş fenomenleri olmaksızın, başkaları tarafından insanın kendisine dışsal olarak algılanan bir nesne ile ilişki fikrinin insan için bir anlamı yoktur.
Şekil 19'da gösterilen fikir şudur: Her insan bireyinin gelişiminin erken dönemlerinde teorik bir noktada, bebek, annenin sağladığı belirli bir ortam sayesinde, içgüdüsel gerilimden kaynaklanan artan ihtiyacı karşılayacak bir şey varlığı fikrini kavrama kapasitesini gösterir. Başlangıçta bebeğin yaratılacak olan şeyin ne olduğunu bildiği söylenemez. Bu noktada, zaman içinde, anne kendini bebeğe sunar. Olağan şekilde, bebeğe göğsünü ve potansiyel besleme isteğini verir. Annenin bebeğin ihtiyaçlarına adaptasyonu yeterince iyi olduğunda, bebeğe, bebeğin kendi yaratma kapasitesine denk gelen (corresponds) bir dışsal gerçeklik bulunduğu yanılsaması nı verir. Başka bir ifadeyle, annenin sağladıklarıyla çocuğun kavrayabilecekleri (conceive) arasında bir örtüşme vardır. Gözlemci açısından bakıldığında, çocuk, annenin somut olarak ne sunduğunu algılar, ama, olup-bitenlerin tümü bundan ibaret değildir. Bebek göğüsü ancak tam orada ve o dönemde yaratılabileceği oranda algılar. Anne ile bebek arasında bir değiş-tokuş (interchange) yoktur. Psikolojik açıdan bebek, bebeğin bir kısmı olan bir göğüsten birşeyler almaktadır, ve anne kendi bedeninin bir kısmı olan bir bebeğe süt veriyordur. Psikolojide, değiş-tokuş fikri bir yanılsama üzerine kurulmuştur.
Şekil 20'de yanılsama alanına, geçiş nesnesinin ve geçiş fenomenlerinin ana işlevi olarak gördüğüm şeyi göstermek için, bir şekil eklenmiştir. Geçiş nesnesi ve geçiş fenomenleri her insanın hayata kendisi için her zaman önemli olacak bir şeyle başlamasını sağlar: müdahale (challenge) edilmeyecek bir nötr yaşantı alanı. Geçiş nesnesi hakkında, onun, kendimiz ve bebek arasında gerçekleşen ve ‘Bunu sen mi zihninde oluşturdun yoksa bu sana dışarıdan mı verilmişti?' sorusunu asla sormayacağımıza dair bir anlaşma konusu olduğu söylenebilir. Buradaki önemli nokta şudur ki, bir karar verilmesi beklenmemektir. Soru formüle dökülmeyecektir.
Başlangıçta bebeği gizlice etkisine alan bu problem, annenin ana görevi (yanılmasa imkanını sağlama görevinden sonra) olan yanılsamanın yıkılması (dissillusionment) gerçeğinden dolayı, derece derece, açık bir problem haline gelir. Yanılsamanın yıkılması görevi, sütten kesme görevinin başlangıç aşamasını (preliminary) oluşturur, ve anne-babaların ve eğitimcilerin görevlerinden biri olarak varlığını devam ettirir. Bir başka ifadeyle, bu yanılsama konusu, insanoğlunun temel meselelerinden biridir, ve buna ilişkin bir teorik anlayış teorik bir çözüm sağlayabilecekse de, bunu hiçbir birey nihayetinde bir çözüme kavuşturamaz. Eğer bu dereceli yanılsama kırılması sürecinde işler yolunda giderse, sahne sütten kesilme kelimesi altında topladığımız früstürasyonlar için hazırlanır; ancak şu hatırlanmalıdır ki, sütten kesilme etrafında kümelendirdiğimiz fenomenler (Klein bunları spesifik olarak açıklığa kavuşturmuştu) hakkında konuştuğumuzda, alttaki temel sürecin, yanılsama ve derece derece yanılsamanın kırılması sürecinin, sağlandığını varsayıyoruz. Eğer yanılsama – yanılsamanın kırılması süreci doğru yoldan çıkmışsa, bebek, sütten kesilme gibi normal bir sürece ulaşamaz, ne de sütten kesilmeye tepki vermeye; ve dolayısıyla, sütten kesilmenin kendisinden bahsetmek saçma bir şeye döner. Göğüsle beslemenin sonlandırılması sütten kesilme değildir.
Sütten kesilmenin olağanüstü önemini normal çocuklarda görebiliriz. Bir çocukta sütten kesilme sürecinin başlattığı karmaşık tepkilere tanık olduğumuzda, bu çocukta bu tepkilerin gerçekleşebildiğini, çünkü yanılsama–yanılsamanın kırılması sürecinin o derecede iyi başarıldığını ki sütten kesilmeyi ele alırken bu süreci göz önünde bulundurmayabileceğimizi biliriz.
Burada gerçeklik-kabulü görevinin asla tamamlanmadığı varsayılmıştır; hiçbir insanın içsel ve dışsal gerçeklikle bağ kurmanın geriliminden özgür olmadığı, ve bu gerilimden kurtulmanın müdahaleye kapalı bir ara alan yaşantısıyla sağlandığı (sanatlar, din, vs.) varsayılmıştır. (cf. Riviere, 1936). Bu ara alan, oyun içinde ‘kaybolan' küçük çocuğun oyun alanı ile doğrudan bir süreklilik hattında yer alır.
Bebeklikte bu ara alan çocuk ve dünya arasında bir ilişkinin başlatılması için gereklidir, ve bu ara alan erken kritik dönemde yeterince iyi annelik sayesinde mümkün hale gelir. Tüm bunların temelinde, dışsal emosyonel çevrenin ve fiziksel çevredeki geçiş nesnesi veya nesneleri gibi belirli ögelerin sürekliliği (zaman içinde) yatar.
Bebek için geçiş fenomenleri, anne-babanın objektif algılamada doğal olarak bulunan gerilimi sezgisel olarak tanımaları sonucunda olanaklı hale gelir, ve tam da geçiş nesnesinin bulunduğu alanda subjektiflik veya objektiflik açısından bebeğe bir müdahalede bulunmayız.
Bir yetişkin kendi subjektif fenomenlerinin objektif olduğunu kabul etmemiz yönünde bir talepte bulunursa biz bundaki deliliği ayırt ederiz ve tanılandırırız. Ancak, eğer, yetişkin, başkalarından talepte bulunmaksızın kişisel ara alanının keyfini sürmeyi başarırsa, o zaman, biz de kendi denk gelen ara alanlarımızı tanır ve kabul ederiz, ve örtüşen örnekler, yani, bir grubun üyeleri arasında, sanatta veya dinde veya felsefede ortak yaşantı, bulmak hoşumuza gider.
Daha önce de bahsettiğim, Wulff tarafından yazılmış makaleye özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; bu makalede, geçiş nesneleri ve geçiş fenomenleri başlığı altında atıfta bulunduğum konuları tam olarak örneklendiren klinik malzemeler verilmiştir. Benim bakış açımla Wulff'un bakış açısı arasında, benim bu ‘geçiş nesneleri' ve ‘geçiş fenomenleri' terimlerini kullanışımla onun ‘fetiş nesnesi' terimini kullanışında görünür olan bir fark vardır. Wulff'un makalesinin incelenmesi, fetiş kelimesini kullanarak Wulff'un, cinsel sapkınlıklar teorisine ait birşeyi gerisin geri bebekliğe almış olduğunu gösteriyor gibime geliyor. Wulff'un makalesinde, çocuğun geçiş nesnesinin sağlıklı bir erken yaşantı olarak görülmesine imkan verecek ipuçları bulamadım. Ben ise geçiş fenomenlerini sağlıklı ve evrensel olarak değerlendiriyorum. Dahası, fetiş kelimesinin kullanımını normal fenomenleri de içerecek şekilde genişletecek olursak belki de bu terimin değerinden birşeyler kaybediyor olacağız.
Ben fetiş kelimesini, annesel fallusa (maternal phallus) ilişkin bir delüzyon durumunda kullanılan nesneyi betimlemek için muhafaza etmeyi tercih ediyorum. Böyle bir tercihten sonra daha ileri gidip, annesel fallusa ilişkin bir yanılsama (illusion) için, evrensel olan ve patolojiden uzak olan bir fikir için, bir yer belirlememiz gerektiğini söylüyorum. Eğer şimdi vurguyu nesneden yanılsama kelimesi üzerine kaydırırsak bebeğin geçiş nesnesine yaklaşmış olacağız; burada, önem, yaşantı alanında evrensel bir nitelik taşıyan, yanılsama kavramında yatmaktadır.
Bunu takiben, geçiş nesnesini, potansiyel olarak annesel fallus ancak kökensel olarak göğüs, yani, bebek tarafından yaratılan ve aynı zamanda çevre tarafından sağlanılan şey, şeklinde düşünebiliriz. Bu yolla, bebeğin geçiş nesnesi ve geçiş fenomenleri kullanımının incelenmesi, genel olarak, fetiş nesnesinin ve fetişizmin kökenine ışık tutabilir. Ancak, fetişizmin psikopatolojisinden geçiş fenomenlerine geriye doğru çalışmakta bir kayıp söz konusudur; geçiş fenomenleri yaşantının başlangıç dönemlerine aittirler ve sağlıklı emosyonel gelişimin doğal bir parçasıdırlar.

Özet
Sağlıklı bebeğin esas olarak ilk mülkiyetle ilişkide dile gelen erken dönem yaşantılarının sağladığı zengin gözlem alanına dikkat çekilmiştir.
Bu ilk mülkiyet, zaman içinde, geriye doğru, oto-erotik fenomenler ve yumruk ve başparmak-emmeyle, ve de ileriye doğru, ilk yumuşak hayvan veya oyuncaktan sert oyuncaklara doğru tercihlerle bağlantılandırılmıştır. İlk mülkiyet, hem dışsal nesne (annenin göğsü) hem de içsel nesneler (büyülü bir yolla içe-atılmış göğüs) ile bağlantılandırılmış ancak her ikisinden de ayrı tutulmuştur.
Geçiş nesneleri ve geçiş fenomenleri, yaşantının başlatılmasının temelinde yer alan, yanılsama alanına aittir. Gelişimdeki bu erken dönem, annenin özel kapasitesi sonucunda bebeğinin ihtiyaçlarına adaptasyon göstermesi ve böylece bebeğin, yarattığı şeyin gerçekten varolduğu yanılsamasını yaşamasına imkan vermesi ile mümkün hale gelir.
İçsel veya dışsal (paylaşılmış) gerçekliğe ait olması açısından müdahale edilmeyen, tartışmaya açılmayan bu yaşantı ara alanı, bebeğin yaşantısının büyükçe bir bölümünü oluşturur ve sanata ve dine ve imgeleme dayalı hayata, ve yaratıcı bilimsel çalışmaya ilişkin yoğun yaşantılar içinde hayat boyu korunur.
Dolayısıyla yanılamanın pozitif bir değeri olduğu belirtilebilir.
Bir bebeğin geçiş nesnesi, özellikle kültürel ilgiler geliştikçe, derece derece dekatekte olur.
Psikopatolojide:
Bağımlılık (addiction) geçiş fenomeninin müdahaleye uğramadığı erken döneme gerileme olarak betimlenebilir.
Fetişizm geçiş alanındaki bebeksi yaşantı günlerinden kalma ve annesel fallus delüzyonu ile bağlantılı hale gelmiş olan, spesifik bir nesne veya nesne tipi olarak betimlenebilir.
Pseudologia fantastica ve çalma bir geçiş nesnesi ile ilgili olarak yaşantının sürekliğindeki boşluğu (gap) kapatmak için bir bireyin duyduğu bilinçdışı istek olarak betimlenebilir.

Notlar
1 İngiliz Psiko-Analiz Topluluğu'nda 30 Mayıs 1951 tarihinde okunan makaleye dayanmaktadır. Int. J. Psycho-Anal., Vol. XXXIV, 1953.
2 Burada kullanılan kelimenin ‘mülkiyet' olduğunun, ‘nesne' olmadığının vurgulanması gerekmektedir. Topluluk üyelerine dağıtılan yazılı metinde, aslında, bir yerde hata sonucu ‘nesne' kelimesini (‘mülkiyet' yerine) kullanmıştım, bu da tartışmada kafa karışıklığına yol açtı. İlk Ben-Olmayan nesne nin genellikle göğüs olarak görüldüğü söylendi. Okuyucunun dikkati bir çok yerde Fairbairn tarafından kullanılan ‘geçiş' kelimesine çekildi (1952, p.35).
3 James Robertson'un (Tavistock Kliniği) İki Yaşındaki Çocuk Hastaneye Yatıyor adlı fimindeki çocuğun battaniye-oyuncağı bir örnek olarak verilebilir.
4 Burada, ‘yün-toplama' teriminin kullanımına yönelik bir açıklama bulunabilir: bu terim, geçiş alanınında veya ara alanda bulunmak anlamına gelir.
5 ch. Scott (1955)
6 Bununla aynı konu üzerine bir makalede mükemmel örnekler vardır. Wulff'un (‘Erken Çocuklukta Fetişizm ve Nesne Seçimi', Psychoanal. Quart., 1946, 15, p. 450) bu fenomeni incelediği açıktır; ancak, o nesnelere ‘fetiş nesneleri' adını vermektedir. Bu terimin doğru olduğundan emin değilim, ve bunu aşağıda ele alıyorum. Kendi makalemi yazıncaya kadar Wulff'un makalesinden haberim yoktu aslında, ancak, onun makalesini görmek, bu konunun bir meslektaşım tarafından daha önceden ele alınmaya değer bulunmuş olduğunu görmek bana büyük bir zevk ve destek verdi. Ayrıca, Abraham (1916) ve Lindner (1979) çalışmalarına da bakınız.
7 Anne ‘ilk çocuğundan göğsüyle çocuğu emzirirken çocuğun eline bir süt şişesi vermenin iyi bir fikir olduğunu öğrenmişti', bir başka deyişle, kendisinin yerine geçecek pozitif değerleri sağlamayı öğrenmişti ve bu yolla sütten kesmeyi X'le olduğuna göre daha kolay gerçekleştirmişti.
8 Ayrıca bakınız: Freud (1921), p. 65.
9 Bir bebeğin hayatının başlangıcında annenin bu açıdan başarısızlığının bir sonucu, ve ana sonucu, açık bir şekilde (benim kanaatime göre) Marion Milner tarafından ele alınmıştır (1952, s. 181). Milner annenin başarısızlığından dolayı, kötü nesnenin iyi nesneden erken bir şekilde ayrılmasının eşlik ettiği, prematür bir ego gelişimi meydana geldiğini gösterir. Yanılsama dönemi (veya benim terimimle Geçiş Aşaması) hasar görür. Analizde veya günlük hayat içinde çeşitli aktivitelerde bir birey sürekli olarak çok değerli olan dinlenme-yeri yanılsamasını arar durur halde görülebilir. Yanılsamanın bu şekilde kendi pozitif değeri vardır. Ayrıca bakınız Freud (1950).
10 Tüm annelik tekniklerini buna dahil ediyorum. İlk nesnenin göğüs olduğu söylendiğinde, ‘göğüs' kelimesinin gerçek göğüsün yanısıra annelik teknikleri anlamına da geldiğini düşünüyorum. Bir anne için, bebeğin beslenmesinde süt şişesinin kullanılması, yeterince iyi anne olmayı (benim kelimelerimle) imkansız kılan bir şey değildir. Eğer, ‘göğüs' kelimesinin bu çok geniş anlamı akılda tutulursa, ve bu terimin toplam anlamında annelik tekniğinin de içerildiği göz önünde bulundurulursa, Melanie Klein'ın erken gelişimi betimleyen kelimeleri ile Anna Freud'un kelimeleri arasında bir köprü kurulabilir. Burada kalan tek fark tarihlerle ilgilidir; bu da zaman içinde kendiliğinden kaybolacak olan önemsiz bir farktır aslında.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder