Karşı-Aktarımda Nefret
DONALD. W. WINNICOTT
Bu yazıda genel karşıt değerlilik (ambivalency) konusunun bir
yönünü, karşı-aktarımda nefreti incelemek istiyorum. Bir psikotiği analize alan
bir analistin (onu bir psikanaliz araştırıcısı olarak adlandırabiliriz)
uğraşının, bu olguyla ciddi şekilde zorlaştığına ve psikotiklerin
analizlerinin, analistin kendi nefreti en iyi şekilde ayıklanıp bilinçli hale
gelmedikçe mümkün olmadığına inanıyorum. Bu, analistin kendisinin analizden
geçmesi gerektiğini söylemenin bir başka şeklidir. Ancak bu ayrıca bir
psikotiğin analizinin bir nörotiğinki ile karşılaştı-rıldığında usandırıcı
olduğunu ileri sürmek demektir ve bu durum da ona özgüdür.
Psikanalitik tedavi dışında da bir psikotikle baş etmek
bıktırıcı olabilir. Birçok kez, psikiyatrideki modern uygulamalarla (çok kolay
karar verilen elektroşoklar ve çok şiddetli etkileri olan lobotomiler) ilgili
sivri eleştirel yapmışımdır. Bu eleştirilerim nedeniyle psikiyatrın ve
özellikle psikiyatri hemşiresinin uğraşının aşırı zorluğunu ilk kabul
edenlerden biri olmak isterim. Ağır hastalar, onlara bakanlar için her zaman
ağır duygusal bir yük oluştururlar. Bu yüzden bu işle uğraşanlar bazen korkunç
şeyler yaptıkları için bağışlanabilirler. Ancak bu, psikiyatrlar ve cerrahlar
tarafından yapılan ve bilimin ilkelerine uygun olduğu düşünülen her şeyi kabul
etmemiz gerektiği anlamına da gelmez.
Bundan sonra söyleyeceklerim, doğrudan psikanalizle ilişkili olsa
da, uğraşı hastaları ile analitik tipte bir ilişki kurmasını gerektirmeyen bir
psikiyatr için bile gerçekten değerlidir.
Psikanalist genel psikiyatra yardım edebilmek için, hasta
bireyin duygusal gelişiminin ilkel evrelerini araştırmanın yanında psikiyatrın
işini yaparken karşılaştığı duygusal yükün doğasını da incelemelidir. Biz
analistlerin karşı-aktarım olarak adlandırdığımızın psikiyatr tarafından da
anlaşılması gerekir. Hastalarına duyduğu sevgi çok da olsa, onlardan korkmaktan
ve nefret etmekten de kurtulamaz ve bunu ne kadar iyi tanırsa nefret ve
korkunun hastalarına ne yapacağına karar vermesinde o denli az belirleyici
güdüler olmasını sağlayabilir.
Konunun
Açıklanması
Karşı-aktarım olgusu şu şekilde sınıflandırılabilir:
1.
Karşı-aktarım duygularımdaki sapma ve yerleşik ilişki ve özdeşleşmeler, bunlar
analistte bastırılmışlardır. Bu noktada söylenebilecek olan analistin daha çok
analize gereksinim duyduğudur ve biz genelde bu sorunun psikanalistler arasında
psikoterapistlerden daha az ortaya çıktığına inanıyoruz.
2.
Analiste analitik süreçte olumlu bir çerçeve sağlayan ve yaptığı
işi nitelik olarak bir diğer analistinkinden farklı kılan analistin kişisel
deneyimlerine ve gelişimine ait olan eğilim ve özdeşleşmeler.
işi nitelik olarak bir diğer analistinkinden farklı kılan analistin kişisel
deneyimlerine ve gelişimine ait olan eğilim ve özdeşleşmeler.
3. Bu
ikisinden ayırdığım gerçek nesnel karşı-aktarım, veya eğer
mümkünse nesnel gözlemle saptanan, analistin hastanın gerçek davranış ve kişiliğine tepki olan sevgi ve nefreti..
mümkünse nesnel gözlemle saptanan, analistin hastanın gerçek davranış ve kişiliğine tepki olan sevgi ve nefreti..
Bence, bir analist psikotikleri veya antisosyalleri analiz
edebilmek için karşı-aktarımının bütünüyle ayırdında olabilmelidir ki hastaya
karşı nesnel tepkilerini ayıklayıp inceleyebilsin. Bu tepkiler nefreti de
içermektedir. Karşı-aktarım analizin zaman zaman önemli olgusu olacaktır.
Burada söylemek istediğim şudur: hasta analistte yalnızca
kendinde duyabilme yeterliliğinde olduklarını beğenir. Örnek olarak obsesif bir
hasta analistin işini anlamsız bir obsesiflik içinde yaptığını düşünme
eğilimindedir. Ruhsal dalgalanmalar dışında depresif olamayan ve duygusal
gelişiminde depresif pozisyonun sağlam bir biçimde kazanılmadığı, derin bir
suçluluk, ilgi veya sorumluluk duygusunu duyamayan hipomanik bir hasta,
analistin çalışmasını kendi suçluluk duygularını onarma çalışmasının bir
parçası olarak göremez. Nevrotik bir hasta analisti hastaya karşı çifte değerli
olarak görme ve analistinin sevgi ve nefretini yarılmış (splitting) olarak
göstermesini bekleme eğilimindedir. Bu hasta şanslı olduğunda sevgi
görmektedir, çünkü bir başkası analistin nefretiyle karşılaşmaktadır. Bundan
eğer bir psikotikte sevgi-nefret duygularının çatıştığı bir durum ortaya
çıkarsa, onun analistin de yalnızca aynı ham haldeki tehlikeli bir
sevgi-nefretin çakıştığı bir ilişkiye yetenekli olduğuna inanması sonucu ortaya
çıkmayacak mıdır? Analist sevgi gösterdiğinde aynı anda hastayı öldürecektir.
Sevgi ve nefretin bu çakışması psikotiklerin analizlerinde
analistin olanaklarını aşan, tedavinin yönetiminde sorunlara yol açan ve tipik
olarak yinelenen bir şeydir. Burada gönderme yaptığım sevgi ve nefret
çakışması, ilkel sevgi dürtüsünü karmaşıklaştıran agresif bileşenden farklı bir
şeydir ve hastanın geçmişinde nesne arayışındaki içgüdüsel dürtülerin ilk
ortaya çıktığı zamanda çevresel bir yetersizlik olduğuna işaret eder.
Eğer analiste hasta tarafından çiğ duygular yüklenecekse,
analist o konuma yerleştirilmeyi hoş görebilmek için önceden haberdar olup,
hazırlıklı olmalıdır. Her şeyden önce kendisinde gerçekten varolan nefreti
yadsımamalıdır. Bu konumda doğrulanan nefret ayıklanmalı ve daha sonraki olası
bir yorumda kullanılmak üzere bir kenarda saklanmalıdır.
Psikotik hastaların analisti olabilmek için kendi içimizdeki en
ilkel noktalara inebilmiş olmamız gerekir ve bu, psikanalitik pratiğin pek çok
karanlık sorununa çözümün, analistin analizini ilerletmesinde yatmakta olduğu
gerçeğinin bir başka örneğidir. (Psikanalitik çalışma belki de her zaman, bir
ölçüde analistin kendi analizindeki çalışmayı analistinin onu getirebildiği
noktadan daha ileriye götürebilme denemesidir.)
Herhangi bir hastanın analistinin asıl görevi hastanın
getirdikleri hakkında nesnelliği korumaktır ve bunun özel bir hali de analistin
hastadan nesnel olarak nefret edebilme gereksinimidir.
Gündelik analitik çalışmamızda analistin nefretinin haklı
bulunduğu pek çok durum yok mudur? Çok ağır obsesif bir hastam birkaç yıl
boyunca bana neredeyse iğrenç gelmişti. Bu konuyla ilgili olarak analiz bir
dönemeci geçene ve hasta sevimli olana kadar kendimi kötü hissettim ve o zaman
onun sevilme olanaksızlığının bilinçdışı olarak ortaya çıkan etkin bir semptom
olduğunu fark ettim. Hastaya benim ve arkadaşlarının onun tarafından
itildiğimizi hissettiğimizi ancak, onun bunu bilmesine izin vermeyeceğimiz
kadar hasta olduğunu düşündüğümüzü söyleyebildiğim gün (ancak çok sonraları)
benim için gerçekten muhteşem bir gündü. Bu ayrıca onun için de önemli bir gündü,
çünkü gerçekliğe uyum sağlamasında büyük bir ilerlemeyi gösteriyordu.
Herhangi bir analizde analist kendi nefretini idare etmede
hiçbir güçlük yaşamaz. Bu nefret gizil kalır. Tabii ki aslında o, kendi analizi
sayesinde içsel çatışmalara ve geçmişe ait olan bilinçdışı nefretin yoğun
birikimlerinden özgürleşmiştir. Nefretin ifade edilmemiş hatta hissedilmemiş
kalmasının başka nedenleri de vardır. Bunlar şunlardır:
1.
Analiz kendi suçluluğumla en iyi baş edebileceğim, kendimi yapıcı bir şekilde
ifade edebileceğim için seçtiğim bir iştir.
2. Bu
işten para kazanıyorum, ya da psikanalitik çalışma sayesin
de toplumda bir yer sahibi olabilmek için formasyondayım.
de toplumda bir yer sahibi olabilmek için formasyondayım.
3.
Bir şeyler keşfediyorum.
4.
İlerleme gösteren hastayla özdeşimlerle doğrudan ödüllendiriliyorum ve tedavi
bittikten sonra da daha büyük ödüllerin olacağım da görebiliyorum.
5. Dahası,
analist olarak nefreti ifade etme yollarına sahibim. Nefret "seans
saati"nin bitişi ile ifade edilmektedir. Ben hiçbir sorun olmadığında ve
hasta gitmekten memnun olduğunda bile bunun böyle olduğunu düşünüyorum.
Pek çok analizde bunlar olağanmış gibi kabul edilebilir, bu
nedenle bunlardan hemen hemen hiç bahsedilmez ve analitik çalışma hastanın
birdenbire ortaya çıkan bilinçdışı aktarımının sözel yorumlarıyla yapılır. Analist
hastanın çocukluğunun yardım sever kişilerinden birinin veya diğerinin rolünü
üstlenir. Hastanın çocukluğunda kötü işleri yapanların başarılarını da hesabına
yazar.
Bütün bunlar nevrotik nitelikli semptomlardan şikayetçi olan hastalara yönelik psikanalitik çalışmanın tanımının parçalarıdır.
Bütün bunlar nevrotik nitelikli semptomlardan şikayetçi olan hastalara yönelik psikanalitik çalışmanın tanımının parçalarıdır.
Bununla beraber analist, psikotiklerin analizlerinde farklı tip
ve düzeyde bir tavır takınır ve benim tanımlamaya çalıştığım da işte tam da bu
farklı tavırdır.
Karşı-aktarım
Kaygısının Açıklanması
Kısa süre önce, birkaç günlük bir sürede kötü iş çıkardığımı
fark etmiştim. Hastalarımın her biriyle ilişkimde hatalar yapıyordum. Sorun
benim kendi içimdeydi ve kısmen kişiseldi ancak özel bir psikotik hastayla
ilişkimde eriştiğim bir uç noktayla özellikle ilgiliydi (bir araştırma
çalışmasıydı bu). Sorun, bazen "iyileştirici" düş olarak adlandırılan
düşümden sonra çözüldü. (Sırası gelmişken analizim süresince ve bitişinden
sonraki yıllarda bir dizi bu "iyileştirici" düşlerden gördüğümü, ve
çoğu pek hoş olmadığı halde her birinin duygusal gelişimimde yeni bir evreye
erişmemi sağladığını eklemeliyim).
Bu düşten uyandığımda veya hatta uyanmadan önce düşün anlamının
farkındaydım. Düş iki bölümden oluşuyordu. İlkinde bir tiyatroda balkonda
oturuyordum ve aşağıda koltuklarda oturan insanlara bakıyordum. Bir organımı
yitirmişim gibi şiddetli bir kaygı duydum. Bu Eyfel Kulesi’nin tepesindeyken
duyduğum, elimi köşeye koyarsam aşağı-yere düşeceği duygusunu çağrıştırdı. Bu
normal kastrasyon kaygısı olabilirdi.
Düşün sonraki bölümünde aşağıda oturan insanların bir oyun
izlediklerinin farkındaydım ve sahnede olup biten ile onlar aracılığı ile
ilişki kuruyordum. O zaman yeni bir tür kaygı gelişti. Tek bildiğim tüm
bedenimin sağ tarafının olmadığıydı. Bu bir kastrasyon düşü değildi. Bu,
bedenin o tarafına sahip olmama duygusuydu.
Uyandığımda o dönemdeki sorunumun ne olduğunu çok derin düzeyde
anladığımın farkındaydım. Düşün ilk bölümü nevrotik hastalarımın bilinçdışı
düşlemlerinin karşısında gelişebilecek olağan kaygıları tasarımlamaktaydı. Eğer
bu hastalar onlarla ilgilenecek olurlarsa, elimi veya parmaklarımı kaybetme
tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdim. Bu tür bir kaygı tanıdık ve nispeten
dayanılabilirdi.
Düşün ikinci bölümü psikotik hastayla ilişkime göndermeler
yapmaktaydı. Bu hasta benim kendi bedeniyle hiçbir şekilde, hatta imgesel
olarak bile bir ilişkim olmasını istememekteydi; kendisine ait olarak tanıdığı
bir beden yoktu ve kendini ancak bir zihin olarak var hissedebilirdi. Bedenine
yapılan herhangi bir gönderme paranoid kaygılara yol açıyordu, çünkü bir bedeni
olduğunu öne sürmek ona zulmetmek demekti. Benden istediği yalnızca onun
zihnine konuşan bir zihin olmamdı. Düşten önceki akşam sorunlarım had safhaya
ulaşmışken sinirlendim ve benden istediğinin kılı kırk yarmaktan biraz hallice
olduğunu söyledim. Bu yıkıcı bir etki yaptı ve benim yanlışımın aşılarak
analizin eski haline dönmesi uzun zaman haftalar, aldı. Ancak asıl gerekli olan
şey benim kendi kaygımı anlamamdı ve bu kaygı düşte aşağıda oturan insanların
izlediği oyunla ilgilenmeye çalıştığımda bedenimin sağ yanının yokluğuyla
tasarımlanmaktaydı. Bedenimin sağ tarafı bu hastayla bağlantılı olan taraftı ve
bu yüzden onun, bedenlerimizle imgesel bir ilişkiyi dahi yadsıma
gereksiniminden etkilenmişti. Bu yadsıma, bende normal kastrasyon kaygısından
çok daha zor katlanılabilir olan bu psikotik tipteki kaygıyı yaratmıştı. Bu
düşle ilgili başka olası yorumlar yapılabilirse de, bu düşü görmem ve anımsamam
bu analizi yeniden ele alabilmemi ve hatta sinirliliğimle yarattığım zararı
gidermemi sağladı. Bu sinirliliğimin kaynağı, bedeni olmayan bir hastayla olan
ilişkime uygun nitelikteki tepkisel kaygıda yatmaktaydı..
Yorumun
Ertelenmesi
Analist, belki de uzun bir zaman süresince hastanın ne yaptığına
dair bir şey bilmesini beklemeden gerginliğe dayanmaya hazırlıklı olmalıdır.
Bunu yapabilmek için de kendi korku ve nefretinin bütünüyle farkında olmalıdır.
Yeni doğmuş veya henüz doğmamış bir bebeğin annesi konumundadır. En sonunda
hastasına kendi payına nelere katlandığını anlatabilmesi gerekir, fakat açıktır
ki bir analiz hiçbir zaman bu kadar ileri gitmez. Hastanın geçmişinden üzerinde
çalışılabi-lecek çok az iyi deneyim olabilir. Analistin aktarımda üzerinde
çalışabileceği erken çocukluğa ait hiç doyurucu ilişki yoksa ne olacaktır?
Aktarımda farkına varılan erken doyurucu deneyimlere sahip
hastalarla erken deneyimleri eksik veya bozuk olan hastalar arasında büyük fark
vardır, bunlar için analist hastanın yaşamında zorunlu çevresel unsurları
sağlayan ilk kişi olabilir. Bu tür hastaların tedavilerinde analitik teknikteki
diğer tür hastaların tedavilerinde var olduğu kabul edilebilen tüm şeyler
yaşamsal önem kazanır.
Bir meslektaşa analizi karanlıkta yapıp yapmadığını sordum ve o
da bana "Tabii ki Hayır! Bizim işimiz kesinlikle olağan bir çevre
sağlamaktır: ve karanlık olağandışı olurdu." dedi. Soruma şaşırmıştı. Nevrotiklerin
analizlerine yönelik çalışıyordu. Ancak olağan çevrenin sağlanması ve
sürdürülmesi bir psikotiğin analizinde tek başına yaşamsal derecede önemli bir
şey olabilir, hatta yapılması zorunlu olan sözel yorumlardan bile daha önemli
olabilir. Nevrotik için divan, sıcaklık ve rahatlık annenin sevgisinin
simgeseli olabilir; psikotik için ise, bunların analistin sevgisinin fiziksel
ifadesi olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Divan analistin kucağı veya
rahmi ve sıcaklık analistin bedeninin canlı sıcaklığıdır v.s..
Nesnel
Nefretin Test Edilmesi
Umarım konumu açıklarken ilerliyorum. Analistin nefreti
genellikle gizildir ve kolaylıkla öyle kalabilir. Psikotiklerin analizlerinde
analist nefretini gizil tutabilmekte daha çok gerginlik yaşar ve bunu da ancak
nefretinin bütünüyle farkında olarak yapabilir. Bazı analizlerin bazı
aşamalarında analistin nefretinin hasta tarafından arandığını ve burada
gerekenin de nesnel nefret olduğunu eklemeliyim. Hasta nesnel veya haklı
nefreti aradığında ona erişebilmelidir, yoksa nesnel sevgiye erişebileceğini de
hissedemez.
Belki burada parçalanmış bir ailenin çocuğunun veya ebeveynsiz
bir çocuğun durumundan söz etmek yararlı olabilir. Böyle bir çocuk zamanını
bilinçsizce ebeveynlerini arayarak geçirir. Bilindiği gibi böyle bir çocuğu eve
almak ve onu sevmek yeterli değildir. Evlatlık çocuk bir süre sonra umut
etmeye, içinde bulunduğu çevreyi sınamaya ve velilerinin nesnel olarak nefret
etme yeteneğinin kanıtlarını aramaya başlar. Sevildiğine inanabilmesi ancak
nefret edildiğini görebilmesinden sonra olanaklı görünmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında 9 yaşında bir erkek çocuğu
Londra'dan, bombalar nedeniyle değil dersleri astığı için, uzaklaştırılmış
çocukların kaldığı bir yurda getirildi. Yurtta kaldığı süre içinde ona bir
tedavi programı uygulamayı umuyordum. Ancak semptomu baskın çıktı ve 6 yaşında
ilk evden kaçışından beri her yerden hep yaptığı gibi yine kaçtı. Bununla
birlikte onunla tek bir görüşme sırasında ilişki kurabilmiştim. Bir çiziminde,
kaçışıyla bilinçdışı olarak evini ve annesini saldırıdan koruduğu ve aynı
zamanda zulmedicilerle dolu olan kendi iç dünyasından kaçmaya çalıştığını
görmüştüm, ve bu noktalan ona yorumlamıştım.
Evimin çok yakınlarındaki bir polis istasyonunda ortaya
çıktığında çok şaşırmamıştım. Burası onu çok iyi tanımayan az sayıdaki
karakoldan biriydi. Eşim cömertçe onu aldı ve ona üç ay, üç cehennem ayı
boyunca baktı. Çocukların en sevimlisi ve en çıldırtıcısıydı. Fakat neyse ki
bizi ne beklediğini biliyorduk. İlk önce ona sınırsız bir özgürlük tanıdık ve
her dışarı çıktığında bir şilin vererek işe başladık. Onun yalnızca telefon
etmesi yeterliydi, onu hangi karakoldaysa orada buluyorduk.
Kısa sürede beklenen değişim gerçekleşti, semptom değişti ve
çocuk saldırıyı iç dünyasına yönelterek dramatize etmeye başladı. Bu, ikimiz
için de gerçekten tüm günümüzü alan bir işti ve en kötü olaylar ben
dışarıdayken yaşanıyordu.
Yorum, gündüz veya gece, dakikası dakikasına yapılmalıydı. Bir
kriz sırasında tek çözüm, çocuk analizdeymişçesine doğru yorum yapmak oluyordu.
Doğru yorum, onun her şeyin üstünde değer verdiği bir şeydi.
Bu konuşmanın amacı açısından önemli olan, çocuğun kişiliğinin
gelişiminin bende nasıl nefrete yol açtığı ve benim bununla ilgili ne
yaptığımdır.
Ona vurmuş muydum? Hayır, ona hiç vurmadım. Ancak eğer
nefretimle ilgili her şeyi bilmiyor olsaydım ve onu da bundan haberdar etmemiş
olsaydım ona vurmak zorunda kalabilirdim. Krizler sırasında kaba kuvvet
kullanarak, kızmadan ve suçlamadan, günün hangi saati olduğuna ve hava
koşullarına aldırmadan onu alıp kapının önüne koydum. Orada çalabileceği özel
bir zil vardı ve onu çaldığında olanlarla ilgili bir şey konuşulmadan içeri
alınacağım bilirdi. Mani atağından kurtulur kurtulmaz bu zili kullanırdı.
Önemli olan, her seferinde onu kapının önüne koyduğumda ona
birşey söylememdi; ona ondan nefret etmeme yol açan şeyi söylerdim. Bu çok
kolaydı çünkü o denli doğruydu. Sanırım bu sözler onun süreçleri açısından
önemliydi, ancak bunlar asıl benim şiddete başvurmadan, kendimi yitirmeden ve
her an onu öldürmeden bu duruma katlanabilmemi sağladıkları için önemliydiler.
Çocuğun bütün öyküsü burada anlatılamaz. Bir ıslahevine gitti.
Bizimle olan köklü bağı hayatındaki az sayıdaki istikrarlı şeylerden biri
olarak kaldı. Günlük yaşamdan alınan bu kesit genelde güncelde haklı olan
nefret konusuna bir örnek olarak kullanılabilir; bunu başka bir konumda,
hastanın bir eylemi sonucu ortaya çıkan, haklı nefretten ayırmak gerekir.
Annenin
Aşkı ve Nefreti
Nefret ve nefretin kökenleri sorununun tüm karmaşıklığından bir
şeyi ayırmak istiyorum. Çünkü bunun psikotik hastaların analistleri için önemli
olduğuna inanıyorum. Bebek annesinden nefret etmeden ve annesinin ondan nefret
ettiğini bilebileceği zamandan önce anne bebekten nefret eder.
Bu saptamayı geliştirmeden önce Freud'a bir gönderme yapmak
istiyorum. Nefretle ilgili özgün ve aydınlatıcı pek çok şey söylediği
"Dürtüler ve akıbetleri" (1915) başlıklı yazısında Freud şöyle der:
Gerektiğinde dürtünün doyum amaçları için göz diktiği nesneleri "sevdiği"
söylenebilir; ancak bir nesneden "nefret ettiğini" söylemek tuhaf
gelebilir Bu şekilde, aşk ve nefret tutumlarının dürtülerin nesneleri ile
ilişkisini nitelendirdiği gibi, tüm benliğin nesnelerle ilişkilerine de özgü
olduğunun farkında oluyoruz..." Bunun doğru ve önemli olduğunu sanıyorum.
Bu, bir bebeğin nefret edebilmesinden önce kişiliğinin tamamlanması gerektiği
anlamına gelmez mi? Tamamlanma ne denli erken olursa olsun (belki uyarılmanın
ve öfkenin doruk noktasında bu tamamlanma olur) kuramsal bir evre var ki bu evrede
küçük çocuk kötü bir şey yaptığında bu, nefretin sonucu değildir. Bu evreyi
tanımlarken "acımasız sevgi" terimini kullanmıştım. Kabul edilebilir
mi bu? Bebek bütün bir insan gibi hissedebilmeye başladığında, nefret sözcüğü
duygularının belli bir kısmı için tanımlayıcı bir anlam kazanır.
Bununla birlikte anne bebeğinden başından beri nefret eder.
Freud'un, bir annenin belli koşullarda erkek çocuğu için yalnızca sevgi
duyabileceğinin olası olduğunu düşündüğüne inanıyorum. Ancak biz bundan şüphe
etmeliyiz. Biz bir anne sevgisini biliyor ve onun gücünü, gerçekliğini kabul
ediyoruz. İzin verin bir annenin neden bebeğinden hatta oğlundan nefret
ettiğini açıklamak için birkaç neden sıralayayım:
Bebek, onun öz ürünü (zihinsel) değildir.
Bebek, çocukluk oyunlarındaki çocuk, babanın çocuğu, erkek kardeşin çocuğu v.s... değildir.
Bebek büyüyle ortaya çıkmamıştır.
Bebek gebelikte ve doğumda annenin bedeni için bir tehlikedir.
Bebek onun özel hayatına bir müdahale, daha önceki uğraşlarına bir meydan okumadır.
Bir anne az ya da çok değişen derecelerde kendi annesinin bir bebek istediği duygusuna sahip olabilir, bu durumda bebek annenin gönlünü almak için yapılmıştır.
Bebek emerken annenin meme uçlarını acıtır, çünkü emmek bir çiğneme eylemidir.
Bebek acımasızdır, anneye bir pislik, bedava hizmetçi, köle gibi davranır.
Anne bebeği bütün pislikleriyle, her şeyiyle, kendisiyle ilgili şüpheleri olana kadar sevmek zorundadır.
Bebek annenin canını acıtır, zaman zaman onu ısırır, bunları da hep sevgiyle yapar.
Çocuk anneyle ilgili yanılsamanın bozulduğunu gösterir.
Coşkulu sevgisi aslında tel-dolap bir sevgidir, öyle ki istediğini bulabilir ve onu portakal kabuğu gibi bir kenara atar.
Başlangıçta bebek hükmetmelidir, tüm rastlantılardan korunmalıdır, yaşam bebeğin ritmine göre ayarlanmalıdır ve tüm bunlar annenin sürekli ve ayrıntılı uğraşını gerektirir. Örneğin onu tutarken kaygılı olmamalıdır v.s.
Öncelikle bebek annenin ne yaptığını veya onun için neleri feda ettiğini bilmez. Özellikle de onun nefretine yer bırakmaz.
Şüphecidir, annenin lezzetli yemeğini reddeder ve onun kendisinden şüphe duymasına yol açar, ancak teyzesiyle güzelce yer.
Korkunç geçen bir sabahtan sonra dışarı çıktıklarında "Ne şirin değil mi? " diyen bir yabancıya gülümser.
Eğer anne başlangıçta bir kusur yaparsa bilir ki, o bunun acısını ondan sonsuza kadar çıkaracaktır.
Bebek onu uyarır ama onu engeller de, onu yiyemediği gibi onunla bir cinsel ilişkisi de olamaz.
Psikotiklerin analizlerinde ve hatta sağlıklı insanların analizlerinin son evrelerinde analist kendini yeni doğmuş bir bebeğin annesiyle karşılaştırılabilecek bir durumda bulmalıdır. Hasta çok derinlere gerilediğinde analistiyle, bir fetus veya yeni doğanın annesini sevebileceğinden daha çok özdeşleşemez veya onun bakışını benimseyemez.
Bebek, çocukluk oyunlarındaki çocuk, babanın çocuğu, erkek kardeşin çocuğu v.s... değildir.
Bebek büyüyle ortaya çıkmamıştır.
Bebek gebelikte ve doğumda annenin bedeni için bir tehlikedir.
Bebek onun özel hayatına bir müdahale, daha önceki uğraşlarına bir meydan okumadır.
Bir anne az ya da çok değişen derecelerde kendi annesinin bir bebek istediği duygusuna sahip olabilir, bu durumda bebek annenin gönlünü almak için yapılmıştır.
Bebek emerken annenin meme uçlarını acıtır, çünkü emmek bir çiğneme eylemidir.
Bebek acımasızdır, anneye bir pislik, bedava hizmetçi, köle gibi davranır.
Anne bebeği bütün pislikleriyle, her şeyiyle, kendisiyle ilgili şüpheleri olana kadar sevmek zorundadır.
Bebek annenin canını acıtır, zaman zaman onu ısırır, bunları da hep sevgiyle yapar.
Çocuk anneyle ilgili yanılsamanın bozulduğunu gösterir.
Coşkulu sevgisi aslında tel-dolap bir sevgidir, öyle ki istediğini bulabilir ve onu portakal kabuğu gibi bir kenara atar.
Başlangıçta bebek hükmetmelidir, tüm rastlantılardan korunmalıdır, yaşam bebeğin ritmine göre ayarlanmalıdır ve tüm bunlar annenin sürekli ve ayrıntılı uğraşını gerektirir. Örneğin onu tutarken kaygılı olmamalıdır v.s.
Öncelikle bebek annenin ne yaptığını veya onun için neleri feda ettiğini bilmez. Özellikle de onun nefretine yer bırakmaz.
Şüphecidir, annenin lezzetli yemeğini reddeder ve onun kendisinden şüphe duymasına yol açar, ancak teyzesiyle güzelce yer.
Korkunç geçen bir sabahtan sonra dışarı çıktıklarında "Ne şirin değil mi? " diyen bir yabancıya gülümser.
Eğer anne başlangıçta bir kusur yaparsa bilir ki, o bunun acısını ondan sonsuza kadar çıkaracaktır.
Bebek onu uyarır ama onu engeller de, onu yiyemediği gibi onunla bir cinsel ilişkisi de olamaz.
Psikotiklerin analizlerinde ve hatta sağlıklı insanların analizlerinin son evrelerinde analist kendini yeni doğmuş bir bebeğin annesiyle karşılaştırılabilecek bir durumda bulmalıdır. Hasta çok derinlere gerilediğinde analistiyle, bir fetus veya yeni doğanın annesini sevebileceğinden daha çok özdeşleşemez veya onun bakışını benimseyemez.
Bir anne bebeğinden, bununla ilgili hiçbir şey yapmadan, nefret
edebilmeye katlanabilirleridir. Bunu ona ifade edemez. Bebeği tarafından canı
acıtıldığında yapabileceklerinden korktuğu için ondan gerektiği gibi nefret
edemezse mazoşizme yönelecektir. Ben bunun, kadınlarda doğal mazoşizm gibi bir
yanlış kurama yol açan şeyin kökeninde olduğunu düşünüyorum. Bir anneyle ilgili
en dikkate değer şey onun bebeği tarafından o kadar çok kötü muamele edilebilme
yeteneği ve çocuğundan öfkesini çıkarmadan o kadar çok nefret edebilmesi ve
daha sonraki bir tarihte gelecek veya belki de hiç gelmeyecek olan ödülleri
bekleyebilmesidir. Belki bunu başarabilmesinde bebeğinin eğlendiği fakat neyse
ki anlamadığı bazı ninnilerin yardımı vardır?
Gemi, gemici, hepsi ağacın tepesinde,
Rüzgar estiğinde, beşik sallanacak,
Dal kırıldığında, beşik düşecek,
Ve küt, bebek de !
Rüzgar estiğinde, beşik sallanacak,
Dal kırıldığında, beşik düşecek,
Ve küt, bebek de !
Bir anneyi (veya babayı) küçük bir bebekle oynarken düşünüyorum;
bebek oyundan keyif almaktadır ve ebeveynin sözcüklerle belki de doğumun
simgesel terimleriyle nefretini ifade ettiğini bilmemektedir. Bu, fazla
duygusal bir çocuk şarkısı değildir. Duygusallık ebeveynler için gereksizdir,
çünkü nefreti yadsır ve annedeki duygusallığın küçük çocuk için hiç bir değeri
yoktur.
Bir çocuğun duygusal bir çevrede kendi nefretinin tüm enginliğine katlanabilir olarak yetişebilmesinden şüphe duyarım. Nefret edebilmek için nefrete gereksinimi vardır. Eğer bu doğruysa psikotik bir hastanın, analist ondan nefret etmedikçe analiste olan nefretine katlanabilmesi beklenemez.
Bir çocuğun duygusal bir çevrede kendi nefretinin tüm enginliğine katlanabilir olarak yetişebilmesinden şüphe duyarım. Nefret edebilmek için nefrete gereksinimi vardır. Eğer bu doğruysa psikotik bir hastanın, analist ondan nefret etmedikçe analiste olan nefretine katlanabilmesi beklenemez.
Yorum
Sorunun Pratiği
Eğer bütün bunlar doğru kabul edilirse tartışma için geriye
yalnızca analistin hastaya nefretinin yorumuyla ilgili sorular kalır. Bu
aslında tehlikeyle dolu bir konudur ve zamanlama çok dikkatli yapılmalıdır.
Ancak ben, analizin sonlarına doğru bile olsa analistin hastasına ilk başlarda
hasta iken ona söyleyemediği onun için yaptıklarını söylemeden, analizin
tamamlanmadığına inanırım. Bu yorum yapılana kadar hasta bir dereceye kadar,
annesine ne borçlu olduğunu anlayamayan bir bebeğin konumunda tutulmaktadır.
Özet
Bir analist kendini çocuğuna adayan fedakar bir annenin tüm
sabrını, hoşgörüsünü ve sürekliliğini göstermelidir; hastanın arzularını
gereksinimleri olarak tanımalıdır; hazır, dakik ve nesnel olabilmek için diğer
uğraşlarını bir tarafa koyabilmeli; aslında yalnızca hastanın gereksinimleri
nedeniyle verilenleri vermeyi arzuluyor gibi görünmelidir.
Analistin bakış açısının hasta tarafından (bilinçdışı olarak
bile) benimsenmediği uzun bir başlangıç süreci olabilir. Onun bunu tanıması
beklenemez, çünkü hastanın incelenen ilkel köklerinde analistle özdeşleşme için
yeterlilik yoktur; ve hasta, analistin nefretinin, kendisinin ham bir aşkla
kendince severken yaptığı pek çok şeyden kaynaklandığını göremez.
Psikotik tipte bir hastanın olağan tedavisinde veya analizinde
(araştırma analizinde) analist (psikiyatr, psikiyatri hemşiresi) büyük bir
zorlanmaya maruz kalır ve burada psikotik nitelikli kaygının ve ağır
psikiyatrik hastalarla çalışanlardaki nefretin oluşma biçimlerini incelemek
önemlidir. Yalnızca bu yolla terapinin hastanın gereksinimlerinden çok
terapistin gereksinimlerine göre uyarlanmış olmasından sakınmak umudu olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder