Psikanalitik Oyun Tekniği: Tarihi ve
Önemi
Melanie Klein (1955)
Bu kitaba¹ giriş olarak oyun tekniğiyle ilgili bir makaleyi
sunmada beni harekete geçiren hem çocuklarla hem de yetişkinlerle olan
çalışmalarımın ve tüm psikanalitik teoriye olan katkılarımın küçük çocuklarla
geliştirdiğim oyun tekniklerinden ortaya çıktığını düşünmemdir. Burada ifade
ettiğim son çalışmam oyun tekniğinin doğrudan uygulaması olmaktan ziyade, erken
gelişimle, bilinçdışı süreçlerle ve bilinçdışına yaklaşılabilen yorumların
doğasıyla ilgili kazandığım içgörüdür. Daha büyük çocuklar ve yetişkinlerle
yaptığım çalışmalara bu içgörünün geniş kapsamlı bir etkisi vardır.
İşte bu nedenden ötürü, çalışmamın; psikanalitik oyun
tekniğinden gelişmesinin basamaklarını ana hatları ile kısaca çizmeliyim. Ancak
bunu yaparken bulguların bütün bir özetini vermeye kalkışmamalıyım. 1919
yılında ilk vakama başladığımda, özellikle Dr Hug Hellmuth (1921) çocuklarla
bazı psikanalitik çalışmalar yapmıştı. Araç olarak resmi ve ara sırada oyunu
kullanmasına rağmen belirli bir teknik geliştirmeyen Hug Hellmuth altı yaşın altındaki
çocuklarla psikanalize girişmemiştir.
Çalışmaya başladığım sıralarda yorumların tedbirli bir şekilde
yapılmasıyla ilgili yaygın bir kanı vardı. Birkaç istisna haricinde
psikanalistler, çocukta bilinçdışının derin katmanlarını incelemediler
– bu tarzda bir araştırmanın çocuk için potansiyel olarak tehlikeli
olabileceği düşünüldü. Bu ihtiyatlı bakış bundan sonraki yıllarda da psikanalizin yalnızca gizil dönemden sonraki çocuklar için uygun olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.
– bu tarzda bir araştırmanın çocuk için potansiyel olarak tehlikeli
olabileceği düşünüldü. Bu ihtiyatlı bakış bundan sonraki yıllarda da psikanalizin yalnızca gizil dönemden sonraki çocuklar için uygun olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.
İlk hastam beş yaşında bir erkek çocuğuydu. İlk yayınlarımda³
ondan ‘Fritz’ olarak bahsetmiştim. Annenin tutumunu etkilemenin başlangıç için
yeterli olduğunu düşündüm.
1 New Directions in Psychoanalysis (Psikanalizde Yeni
Yönelimler)
2 Bu ilk yaklaşımın tanımı Anna Freud’un The Psycho-analytical Treatment of Children (Çocukların Psikanalitik Tedavisi) (1927) adlı kitabında verilmiştir.
3 ‘The development of a child’(Çocuğun Gelişimi) (1923);’The role of the School in the Libidinal Development of the Child’ (Çocuğun Libidinal Gelişiminde Okulun Rolü ) (1924);’Early Analysis’(İlk Analiz) (1926).
2 Bu ilk yaklaşımın tanımı Anna Freud’un The Psycho-analytical Treatment of Children (Çocukların Psikanalitik Tedavisi) (1927) adlı kitabında verilmiştir.
3 ‘The development of a child’(Çocuğun Gelişimi) (1923);’The role of the School in the Libidinal Development of the Child’ (Çocuğun Libidinal Gelişiminde Okulun Rolü ) (1924);’Early Analysis’(İlk Analiz) (1926).
Konuşulmamış ancak açıkça zihninin gerisinde olan ve zihinsel
gelişimini engelleyen bir çok soruyu özgürce tartışabilmesi konusunda çocuğunu
desteklemesini önerdim. Bunun iyi bir etkisi olmasına rağmen, nevrotik
zorlukları yeterince azalmadığından çok geçmeden onu psikanalize almam
gerektiğine karar verdim. Bunu yaparken şimdiye kadar saptanan bazı kurallardan
saptım. Çocuğun bana sunduklarından en acil olduğunu düşündüğümü yorumlarken, ilgimin
onun anksiyetelerine ve bunların arkasındaki savunmalara odaklandığını
keşfettim. Bu yeni yaklaşım beni kısa zamanda ciddi problemlerle karşı karşıya
bıraktı. Bu ilk vakayı analiz ederken karşılaştığım anksiyeteler çok
şiddetliydi. Her ne kadar yorumlarımla birlikte bu anksiyetenin tekrar tekrar
azaldığını gördüğümde doğru çizgilerde çalıştığım inancıyla kendimi güçlü
hissetsem de, zaman zaman açığa çıkarılan yeni anksiyetelerin yoğunluğu beni
endişelendiriyordu. Bu durumlardan birinde Dr. Karl Abraham ‘dan tavsiye
aldığımda, beni yanıtlarken şimdiye kadar yaptığım yorumlar çare olduğuna ve
analizde açıkça ilerlediğine göre yöntemimi değiştirmeye gerek görmediğini
ifade etti. Bu destekten dolayı cesaretlendiğimi hissettim ve sonraki birkaç
günde çocuğun artık son noktaya gelmiş olan anksiyetesi büyük bir ölçüde azaldı
ve daha başka düzelmelere de yol açtı. Bu analiz sayesinde edindiğim inanç,
analitik çalışmanın bütün seyrini güçlü bir şekilde etkiledi.
Tedavi çocuğun kendi evinde kendi oyuncaklarıyla yapıldı. Baştan
itibaren çocuk oyun içinde fantazilerini ve anksiyetelerini ifade ettikçe ve
ben de tutarlı bir şekilde kendisine bunları yorumladıkça oyununda başka
malzemeler de ortaya çıkıyordu, işte bu yüzden bu analiz psikanalitik oyun
tekniğinin başlangıcıydı. Söylemek istediğim bu hastayla tekniğimin bir
özelliği haline gelen yorum yöntemini kullandığımdır. Bu yöntem psikanalizin
temel prensibine-serbest çağrışıma benzer. Çocuğun hem kelimelerini, hem de
oyuncaklarla olan etkinliklerini yorumladığımda, yetişkinin çoğunlukla
kelimelerle ifade ettiği bu temel prensibi, bütün davranışlarını oyunla ve
değişik etkinliklerle ortaya koyan çocuğun zihnine tatbik ediyor oluyordum.
Bunlardan başka Freud tarafından tespit edilen ve başlangıçta temel olarak baktığım
iki ilke de beni yönlendirdi. Bunlar; psikanalitik yöntemin temel bakışının
bilinçdışını keşfetmek ve aktarım analizinin bu amaca ulaşmada bir araç
olmasıdır.
1920 ile 1923 yıllarında diğer çocuk vakalarıyla daha da deneyim
kazanmama rağmen, oyun tekniğinin gelişimine kesin bir adım atma 1923 yılında
psikanalize aldığım iki yaş dokuz aylık bir çocuğun tedavisiyle oldu.
Bu vakanın bazı detaylarına Çocukların Psikanalizi¹ adlı
kitabımda ‘Rita‘ ismiyle değindim. Rita gece terörü ve hayvan fobisi şikayetleri
olan bir çocuktu. Annesine karşı ikilemli duygular yaşamasına rağmen annesine
yapıştığında da zorlukla yalnız kalabiliyordu. Belirgin obsesyonel nevrozu
vardı ve bazı zamanlar çok depresifti. Oyun oynayışı çekingendi ve hayal
kırıklıklarına tahammülsüzlüğü yetiştirilmesini gittikçe zorlaştırıyordu. Bu
kadar küçük bir çocuğun analizi tamamen yeni bir tecrübe olduğundan nasıl ele
alacağım konusunda çok kuşkuluydum. İlk seans bu şüphelerimi doğruladı.
Odasında benimle tek başına bırakıldığında negatif aktarım olarak aldığım
sinyaller verdi: anksiyeteli ve sessizdi, çok geçmeden bahçeye çıkmak için izin
istedi. Kabul edip onunla birlikte giderken bu durumu bir başarısızlık işareti
olarak gören annesinin ve teyzesinin bakışlarının üzerimizde olduğunu ekleyebilirim.
On onbeş dakika sonra odasına döndüğümüzde Rita’nın bana karşı neredeyse
arkadaşça davranması onları şaşırtmıştı. Değişimin açıklamasıysa, dışarıda
olduğumuz sürece negatif aktarımını ona yorumlamamdı (bu yine alışılmış pratiğe
karşıydı). İfade ettiği birkaç şeyden ve açık alanda olduğumuz süre içinde daha
az korktuğu gerçeğinden yola çıkarak benimle odada tek başına kaldığında ona
bir şeyler yapabileceğimden korktuğu sonucuna varıp, gece terörlerine gönderme
yaparak benim zarar veren bir yabancı olmamla ilgili şüphelerini geceleri tek
başına kaldığında kötü bir kadının ona saldırmasından korkması ile
ilişkilendirerek yorumladım. Bu yorumdan birkaç dakika sonra odasına dönmemizi
önerdim ve o hemen kabul etti. Bahsettiğim gibi Rita’nın oyundaki çekingenliği
belirgindi ve başlamak için bebeğini obsesyonel bir şekilde giydirip,
elbiselerini çıkarmak haricinde bir şey yapmıyordu. Çok geçmeden
obsesyonlarının altındaki anksiyetelerini anlayıp yorumladım. Bu vaka, çocuk
psikanalizinde ön şart olarak gördüğüm, fantazilerin, duyguların,
anksiyetelerin ve oyunla ifade edilen deneyimlerin ya da çocuk oyun
faaliyetlerinde çekingense bu çekingenliğin nedenlerinin anlaşılıp yorumlanması
hakkındaki inancımı güçlendirdi.
Fritz ile olduğu gibi bu analizde çocuğun kendi evinde ve kendi
oyuncaklarıyla yapıldı. Ancak birkaç ay süren bu tedavide psikanalizin çocuğun
evinde yapılmaması gerektiği sonucuna vardım. Her ne kadar yardıma çok ihtiyacı
olsa da ve ebeveynleri benim psikanalizi denememe karar verseler de, annesinin bana
karşı olan tavrı çok ikilemliydi ve tedavi sırasındaki atmosfer de bütünüyle
düşmancaydı.
1 Bkz. Rickman’ın ‘On The Bringing up of Children’(Çocukların
Yetiştirilmesi Üzerine) (1936) ve ‘The Oedipus Complex İn The Light Of Early
Anxieties’(İlk Anksiyetelerin Işığında Oedipus Kompleksi) (1945).
Daha da önemlisi, -psikanalizin belkemiği olduğunu düşündüğüm-
aktarım durumunun oluşturulup muhafaza edilmesi için, hastanın muayene veya
oyun odasını hatta tüm analizi alıştığı ev hayatından farklı olarak hissetmesi
gerektiğini anladım. Ancak bu şartlar altında, çocuk, alışılmış olanla
uyuşmayan ve şimdiye kadar öğretilenlerle zıt düşen düşüncelerini, duygularını
ve arzularını deneyimleyip, ifade etmeye karşı olan dirençleriyle baş edebilir.
1923 yılında da yedi yaşındaki bir kız çocuğunun psikanalizinde
daha anlamlı gözlemlerde bulundum. Nevrotik zorlukları görünürde pek ciddi
değildi ama ebeveynleri belli bir süre onun zeka gelişimiyle ilgilenmişlerdi.
Yeterince akıllı olmasına rağmen kendi yaş grubundan geri kalıyor, okulu
sevmiyor ve bazen de aylaklık yapıyordu. Annesiyle güven ve sevgi dolu olan
ilişkisi okula başladıktan sonra değişmiş, çocuk sıkılgan ve sessiz biri haline
gelmişti. Fazla ilişkiye giremeden birkaç seans yaptık. Okuldan hoşlanmadığı
iyice açığa çıktı ve hem okul hakkında çekinerek söylediklerinden, hem de başka
söylemlerden, bazı malzemeleri ortaya çıkaracak birkaç yorum yaptığımda, daha
fazla ileriye gitmemem gerektiği izlenimini edindim. Bir seansta tepkisiz
olduğunu ve geri çekildiğini düşündüğümde kısa bir süre içinde döneceğimi
söyleyerek kendi çocuklarımın odasına gittim ve birkaç oyuncak, arabalar, küçük
figürler, birkaç tahta blok ve bir tren alıp onları kutuya koyup getirdim.
Resimle yada başka bir etkinlikle ilgilenmemesine rağmen küçük oyuncaklarla
oynamaya başladı. Daha önceden bahsedildiğini duyduğum okulundan bir erkek
çocuğunu ve kendisini, oyuncaklarla temsil ettiğini bu oyun sayesinde anladım.
İkisinin davranışlarında sır olan bir şey vardı ve diğer oyuncak figürler
müdahale ettikleri ya da izledikleri için kızılıp kenara konmuşlardı. İki
oyuncağın etkinlikleri yere düşmek ya da arabalarla çarpışmak şeklinde
felaketlere yol açıyordu. Tekrarlandıkça da anksiyete tırmanıyordu. Bu noktada,
oyununun detaylarına dayanarak, kendisi ve arkadaşı arasında cinsel bir
faaliyet olmuş gibi gözüktüğünü ve bunun anlaşılmasının kendisini çok
korkuttuğundan, diğerlerine karşı şüpheyle yaklaştığı şeklinde bir yorum
yaptım. Oyun oynarken anksiyeteli olduğunu ve oyununu durdurmak gereken bir noktaya
geldiğimizi belirttim. Ona okulu sevmediğini hatırlatarak bu durumun, belki de
öğretmeninin okul arkadaşıyla arasında geçenleri anlayacağı korkusuyla ilgili
olabileceğini ifade ettim. Tüm bunlardan ürkmüştü ve annesine güvenmiyordu.
Şimdi de benim için aynı duyguları hissedebilirdi. Bu yorumun çocuk üzerindeki
etkisi çarpıcıydı:anksiyetesi ve güvensizliği önce artmasına rağmen, kısa
zamanda açık bir rahatlamaya yol açtı. Yüzünün ifadesi değişti. Her ne kadar
yaptığım yorumları ne kabul, ne de reddediyorsa da sonradan hem oyununda, hem
de konuşmalarında yeni malzeme getirerek ve de daha özgürce davranarak bana
katıldığını gösterdi. Ayrıca tavırları daha arkadaşça ve daha az şüpheciydi.
Pozitif aktarımın arkasından tabi ki tekrar tekrar negatif aktarımlar geldi
ancak bu seanstan sonra analiz iyi ilerledi. Ailesiyle, özelliklede annesiyle
ilişkileri düzeldi, okula karşı isteksizliği azaldı ve dersleriyle daha çok
ilgilenmeye başladı. Ancak temeli derin anksiyetelere dayanan öğrenmeyle ilgili
ketlenmesi, tedavisi sırasında kademeli olarak çözülebildi.
II
İlk başta getirdiğim ve hasta çocukların analizinde kullandığım
kutudaki oyuncakların bu kızın analizinde de önemli olduklarını kanıtladım. Hem
bu deneyim, hem de diğerleri hangi oyuncakların psikanalitik oyun tekniği¹ için
daha uygun olduğuna karar vermemde yardımcı oldular. Küçük figürlerin
bulunmasının önemli olduğunu buldum çünkü sayıları ve çeşitleri çocuğun geniş
çaptaki fantezilerini ve deneyimlerini ifade etmesine imkan veriyordu. Bu amaç
için, oyuncakların mekanik olmaması ve insan figürlerinin yalnızca renk ve
büyüklüklerinin farklı olması ve belirli bir mesleği belirtmemesi gerekiyordu.
Basit olmaları çocuğun onları oyunda ortaya çıkan malzemeye göre farklı farklı
durumlarda kullanmasını kolaylaştırıyordu. Farklı deneyimleri ve fantazileri ya
da gerçek durumları ardı ardına sunması zihninin nasıl işlediğiyle ilgili daha
tutarlı bir resme ulaşmamızı olası kılıyordu.
Oyuncaklar gibi oyun odasındaki donanımlar da basitti.
Psikanaliz² için gerekli olanların haricinde bir şey içermiyordu. Her bir
çocuğun oynadıkları ayrı kilitli bir çekmecede saklanıyor ve böylece
oyuncaklarını ve onlarla oynadığı oyununu biliyordu. Bu yetişkinin serbest
çağrışımlarının kendisi ve analisti arasında kaldığını bilmesine eşittir.
Yukarda bahsedilen küçük kıza getirdiğim kutudaki oyuncaklar, analist ve hasta
arasındaki özel ve mahrem ilişkinin parçası ve psikanalitik aktarım durumunun
özelliği olup, bireysel bir çekmecedeki oyuncakların modelini meydana
getirirler.
1 Bunlar: tahtadan erkek ve kadın, genellikle iki büyüklükte,
arabalar, el arabası, salıncaklar, trenler, uçaklar, hayvanlar, ağaçlar,
tahtalar, evler, çitler, kağıt, makas, bıçak, kurşunkalemler, tebeşirler veya
boyalar, yapıştırıcı, toplar ve misketler, şekil verilebilen hamurlar ve ip.
2 Yıkanabilir bir zemin, akan su, bir masa, birkaç sandalye, küçük bir kanape, birkaç yastık ve çekmeceli dolap.
2 Yıkanabilir bir zemin, akan su, bir masa, birkaç sandalye, küçük bir kanape, birkaç yastık ve çekmeceli dolap.
Psikanalitik tekniğin tümüyle benim seçtiğim belirli
oyuncaklarla yapılmasının gerekli olduğunu önermiyorum. Herhangi bir durumda
çocuğun sıklıkla oyuncaklarını kendiliğinden getirip onlarla oynaması analitik
çalışmanın gidişatına dahil olur. Ancak ben, analist tarafından sağlanan
oyuncakların tanımladığım şekilde, yani, basit ve küçük olup, mekanik olmaması
gerektiğine inanıyorum.
Oyuncaklar oyun analizi için mutlak gereksinim değildir. Birçok
çocuk aktivitesi olabilir;bir iki tas, su bardağı ve kaşıktan oluşan su
havuzunda olduğu gibi. Çocuk genelde resim yapar, yazar, boyar, keser,
oyuncakları tamir eder. Bazen hem kendine hem de analistine rol vererek,
alışveriş oyunu, doktorculuk, okulla ilgili oyunlar ve anne ve çocuğu oynar. Bu
oyunlarda çocuk sıklıkla yetişkinin yerine geçer, bu şekilde hem rolleri
değiştirmeyle ilgili arzularını, hem de ebeveynleri ya da diğer otorite
pozisyonunda olanların kendisine nasıl davrandığını, ya da - nasıl davranmaları
gerektiğini gösterir. Bazen analist tarafından temsil edilen, çocuğuna karşı
sadist bir şekilde davranan ebeveynin rolüne girerek saldırganlığını ve
varolmakla ilgili kızgınlığını açığa vurur. Yorumlarla ilgili kurallar,
fantaziler ister oyuncaklarla ister dramatizasyonla sunulsun yine de aynıdır.
Kullanılan oyuncak ne olursa olsun tekniğin temelini oluşturan analitik
ilkelerin uygulanması esastır. ¹
Çocuğun oyununda saldırganlık doğrudan veya dolaylı olarak
farklı yollarla ifade edilir. Genelde bir oyuncak kırılır, eğer çocuk daha
saldırgansa bıçakla veya makasla masaya veya tahta parçalarının üstüne
saldırır; su veya boyalar etrafa sıçratılır ve oda savaş alanına döner. Çocuğun
saldırganlığının meydana çıkmasına olanak sağlamak önemli olsa da daha önemli
olan, neden özellikle aktarım durumunun bu anında yıkıcı dürtülerin ortaya
çıktığına ve bunların çocuğun zihnindeki sonuçlarına dikkat etmektir. Çocuk
küçük bir figürü kırdıktan kısa bir süre sonra suçluluk duyguları gelecektir.
Bu suçluluk hem gerçekte oyuncağı kırmış olmanın suçluluğu hem de oyuncağın
çocuğun bilinçdışında temsil ettiğine karşı duyulan suçluluk olduğundan yorum
bu derindeki seviyelere de değinmelidir. Örneğin, küçük erkek kardeş ve kız
kardeş, ya da ebeveyn. Bazen çocuğun analistine karşı olan hareketlerinden
yalnızca suçluluk değil, ayrıca yıkıcı dürtülerinin sonucunda oluşan persekütif
anksiyetesini ve misilleme korkusunu anlayabiliriz.
1 Yukarıda verilen örneklerdeki oyuncaklarla oyunlar ve
oyunların tümü ‘The Psycho-Analysis of Children’(Çocukların Psikanalizi)’ adlı
kitapta bulunabilir (özellikle II. , III. ve IV. , Bölümlerde). Ayrıca bkz.
’Personification in the Play of Children’(Çocukların Oyununda Canlandırma)
(1929).
Çocuğa kendime yönelik fiziksel saldırıları müsamaha
göstermeyeceğimi genelde belirtirim. Bu tavır hem psikanalisti hem de analizi
korumak açısından önemlidir. Bu tür saldırganlıkların sınırları belirlenmezse
muhtemelen yoğun suçluluk duygularını ve persekütif anksiyeteyi harekete
geçirir ve bu şekilde tedavinin zorluklarına eklenmiş olur. Hangi yöntemle
fiziksel saldırıyı engellediğimi sorduklarında, sanırım bunun cevabı benim
çocuğun saldırgan fantazilerini bastırmadan, onları farklı şekillerle, hatta
bana karşı sözel saldırılar olarak da sunmalarına fırsat vermemdendir. Çocuğun
saldırganlıktaki motivasyonunu daha çok yorumlayabildikçe, durumu daha fazla
kontrol altında tutmak mümkün oldu. Ancak bazı psikotik çocukların bana karşı
olan saldırganlıklarından korunmak zor olabiliyordu.
III
Çocukların zarar verdikleri oyuncaklara karşı olan tutumlarının
çok açıklayıcı olduğunu anladım. Kardeşini ya da ebeveynlerinden birini temsil
eden oyuncağı genellikle kenara koyup ve belli bir süre için görmezden
gelirler. Bu tutum saldırılan kişinin (oyuncakla temsil edilen)
misilleme yapabileceği ve tehlikeli olabileceğiyle ilgili yaşanan persekütif korkuya uygun olarak, zarar verilen oyuncağın artık sevilmediğini gösterir. Perseküsyon duygusunun şiddeti, verilen zararla canlanan suçluluk duygularını ve depresyonu gizler. Ya da suçluluk ve depresyon öyle güçlü olur ki perseküsyon duygularının kuvvetlenmesine yol açarlar. Bununla birlikte çocuk bir gün çekmecesinde kırılmış oyuncağını arayabilir. O zaman bazı önemli savunmaları analiz edip, persekütif anksiyeteleri azaltarak, suçluluk duyguları ve onarma konusunda deneyim kazanmasını sağlayabiliriz. Bu gerçekleştiğinde çocuğun, oyuncağın temsil ettiği kardeşiyle ilişkisindeki ya da tüm ilişkilerindeki değişiklikleri fark edebiliriz. Bu değişiklik bizim persekütif anksiyetenin azaldığıyla ilgili, izlenimimizi doğrular ve böylece aşırı anksiyeteyle bozulmuş olan onarma isteği ve sevgi hisleri ön plana çıkar. Başka bir çocukta ya da aynı çocukta analizin daha sonraki dönemlerinde suçluluk ve onarma isteği saldırganlık hareketinden hemen sonra gelir ve fantazide zarar verilen erkek veya kız kardeşe olan sevecenlik açıkça ortadadır. Bu değişiklikler kişiliğin oluşması, nesne ilişkileri ve zihinsel denge için önemli olsalar da fazla önemsenemezler.
misilleme yapabileceği ve tehlikeli olabileceğiyle ilgili yaşanan persekütif korkuya uygun olarak, zarar verilen oyuncağın artık sevilmediğini gösterir. Perseküsyon duygusunun şiddeti, verilen zararla canlanan suçluluk duygularını ve depresyonu gizler. Ya da suçluluk ve depresyon öyle güçlü olur ki perseküsyon duygularının kuvvetlenmesine yol açarlar. Bununla birlikte çocuk bir gün çekmecesinde kırılmış oyuncağını arayabilir. O zaman bazı önemli savunmaları analiz edip, persekütif anksiyeteleri azaltarak, suçluluk duyguları ve onarma konusunda deneyim kazanmasını sağlayabiliriz. Bu gerçekleştiğinde çocuğun, oyuncağın temsil ettiği kardeşiyle ilişkisindeki ya da tüm ilişkilerindeki değişiklikleri fark edebiliriz. Bu değişiklik bizim persekütif anksiyetenin azaldığıyla ilgili, izlenimimizi doğrular ve böylece aşırı anksiyeteyle bozulmuş olan onarma isteği ve sevgi hisleri ön plana çıkar. Başka bir çocukta ya da aynı çocukta analizin daha sonraki dönemlerinde suçluluk ve onarma isteği saldırganlık hareketinden hemen sonra gelir ve fantazide zarar verilen erkek veya kız kardeşe olan sevecenlik açıkça ortadadır. Bu değişiklikler kişiliğin oluşması, nesne ilişkileri ve zihinsel denge için önemli olsalar da fazla önemsenemezler.
Yorumlama çalışmasının temel parçasından biri, bir taraftan
sevilen ve nefret edilenle mutluluk ve tatmin arasındaki, diğer taraftanda
persekütif anksiyeteyle depresyon arasındaki düzensiz değişimlere ayak
uydurmaktır. Yani analist hem çocuk bir oyuncağı kırdığında onaylamadığını
göstermemeli, hem de oyuncağın tamir edilebileceğini söyleyerek saldırganlığını
ifade etmesi için teşvik etmemelidir. Diğer bir deyişle, analist, çocuğun
duygularını ve fantazilerini ortaya çıktıklarında deneyimlemesine olanak
sağlamalıdır. Tekniğimin bir parçası olarak eğitsel veya ahlaki etkileri
kullanmadığımdan, psikanalitik yöntem, kısaca hastanın düşüncelerini anlayıp
içinde nelerin olup bittiğini ifade etmekten ibarettir.
Oyun faaliyetleriyle ifade edilebilen duygusal durumların
çeşitliliği sınırsızdır: hayal kırıklığı ve reddedilme hisleri; anne babayı
veya erkek ve kız kardeşleri kıskanma, bu kıskançlığa eşlik eden saldırganlık,
bir oyun arkadaşına sahip olmaktan dolayı duyulan haz ve ebeveynlere karşı
işbirliği yapma, yeni doğmuş ya da doğması beklenen bebeğe karşı olan sevgi ve
nefret hisleri, bunu izleyen anksiyete, suçluluk ve onarma isteği. Çocuğun
oyununda günlük hayatın gerçek deneyimlerinin ve detaylarının sıklıkla
fantazilerle birbirine karıştığını görürüz. Bazen çok önemli gerçek olaylar ne
oyuna ne de çağrışımlarına giremez ve bazen tüm vurgu açıkça daha önemsiz
olayların üzerine yapılır. Ancak bu önemsiz olaylar duygularını ve
fantazilerini harekete geçirdiklerinden onun için çok önemlidirler.
IV
Bir çok çocuk oyunda çekingen tutum sergiler. Bu ketlenme her
zaman oyun oynamalarını tamamen engellemese de, kısa sürede faaliyetlerine
engel olur. Örneğin çocuğun biri bana tek bir görüşme için getirilmişti
(görünüşte ileriki bir tarihte analiz olabilirdi çünkü ebeveynleri onunla
birlikte yurt dışına gidiyorlardı). Masanın üzerindeki oyuncaklarla oturup
oynamaya başladığında kazalar, çarpışmalar oluyor ve ona karşı gelen oyuncaklar
yere düşüyordu. Bu oyunlarla ilgilenilmesi gereken bir anksiyetesi olduğunu
göstermesine rağmen, henüz bir tedavi söz konusu olmadığı için yorumlamaktan
kaçındım. Birkaç dakika sonra sessizce iskemlesinden kaydı ve :’Bu kadar oyun
yeter’ diyerek dışarı çıktı. Deneyimlerime dayanarak inanıyorum ki eğer
tedavinin başında olsaydık ve oyuncaklara karşı olan hareketleriyle gösterdiği
endişesini ve bana karşı olan negatif aktarımını yorumlasaydım anksiyetesini
oyuna devam etmesini sağlayacak derecede çözümlemiş olacaktım.
Bundan sonraki evre oyunda inhibisyonun bazı nedenlerini
göstermeme yardım etmiştir. Çocukların Psikanalizi adındaki kitapta Peter
ismiyle tanımladığım, üç yaş dokuz aylık erkek çocuğu oldukça nevrotikti¹.
Sorunlarından bahsedersek: oyun oynayamıyordu, herhangi bir hayal kırıklığına
tahammülü yoktu, çekingen, hüzünlü, erkeksi tavırları olmayan, zaman zaman
saldırgan, küstah, ailesine karşı ikilemli ve annesine çok bağlıydı. Annesi on
sekiz aylıkken beraber yaptıkları bir yaz tatilinde ebeveynleriyle aynı odayı
paylaşıp, aralarındaki cinsel ilişkiye şahit olduktan sonra Peter’ın iyice
kötüye gittiğini ifade etti. Bu tatilde idare edilmesi iyice zorlaşan Peter
kötü uyuyor ve de aylardır yapmadığı yatağını kirletmesi yeniden ortaya
çıkıyordu. O zamana kadar serbestçe oynamasına rağmen tatilden sonra oyun
oynamayı bırakmış ve oyuncaklara karşı yıkıcılığı başlamıştı. Onları kırmaktan
başka bir şey yapmıyordu. Kısa bir süre sonra erkek kardeşi doğduğunda tüm bu
zorluklar daha da artmıştı.
İlk seansta Peter oynamaya başladı ve iki tane atı alıp
birbirine çarptı, aynı hareketi başka oyuncaklarla da tekrarladı. Küçük bir
erkek kardeşi olduğundan bahsetti. Çarptığı atların ve diğer şeylerin insanları
temsil ettiğini söylediğimde bu yorumu önce reddetmesine rağmen sonra kabul
etti. Tekrar atları birbirine çarptırıp onların uyumaya gittiklerini söyleyip
tahta bloklarla sakladı ve ‘şimdi neredeyse öldüler;ve onları gömdüm’ dedi.
Motorlu arabaları ardı ardına sıraladı; analizde bunların babanın penisini
simgelediği daha sonra anlaşıldı, onları hareket ettirirken aniden öfkelendi ve
odanın etrafına fırlatmaya başladı. Fırlatırken ‘Yılbaşı hediyelerimizi hemen
paramparça ederiz, hiçbirini istemeyiz’ dedi. Oyuncakları parçalamak,
bilinçaltında babasının cinsel organını parçalamanın yerine geçiyordu. Bu ilk
saat boyunca birçok oyuncağı kırdı.
İkinci seansta Peter ilk saatteki oyuncakların bazısını,
özellikle arabaları ve atları birbirine çarpıştırmayı ve küçük kardeşi hakkında
konuşmayı tekrarladığında, anne ve babasının cinsel organlarının nasıl çarpıştıklarını
bana gösterdiğini ve erkek kardeşinin bu çarpışmalar sonucunda ortaya çıktığı
yorumunu yaptım (tabi ki cinsel organlar için onun kelimelerini kullanarak). Bu
yorum daha fazla çalışılacak konuyu ortaya çıkarırken küçük kardeşiyle ve
babasıyla olan ikilemli ilişkilerine de ışık tuttu. Oyuncak bir adamı tahta bir
bloğun üzerine yatırıp ‘yatak’ ismini verdi. Daha sonra onu aşağıya fırlatarak
‘öldü ve bunun için yaptı’. dedi. Bundan sonra aynısını, önceden zarar verdiği
iki oyuncak adamı seçerek yaptı.
1 1924 yılında analizi başlayan bu çocuk, oyun tekniğimin
gelişmesine yardım eden diğer vakalardan biridir.
İlk oyuncak adamın, annesinin yatağından atıp öldürmek istediği
babasının yerine geçtiğini, diğer iki oyuncak adamında yine babası ve kendisi
olduğunu ve babasının ona aynı şeyi yaptığı şeklinde yorumladım. İki bozulmuş
figürü seçmesinin nedeniyse babasına saldırdığında her ikisinin de zarar
göreceğini hissetmesindendi.
Bu malzeme bahsedeceğim birkaç noktayı tanımlıyor.
Ebeveynlerinin cinsel ilişkisine şahit olma deneyiminin Peter’ın zihnine büyük
bir etkisi olduğundan ve kıskançlık, saldırganlık, anksiyete gibi güçlü
duyguları harekete geçirdiğinden oyunda ilk bunları ifade etti. Bastırılan bu
deneyim hakkında bilinç düzeyinde bilgisi olmamasına rağmen yalnızca sembolik
olarak ifadesi mümkündü. Eğer oyuncakların insanlarla birbirine
çarpıştırılmasını yorumlamasaydım, ikinci seansta ortaya gelen malzemeyi
üretmemiş olacağına inanmak için nedenlerim vardı. Buna ek olarak, eğer ikinci
seansta, oyuncaklara verdiği zararı yorumlayarak oyunda ketlenmesinin bazı
nedenlerini gösteremeseydim, büyük bir ihtimalle gerçek hayatta yaptığı gibi
oyuncakları kırdıktan sonra oyun oynamayı durduracaktı.
Tedavinin başındaki bazı çocuklar, ne Peter, ne de tek bir görüşme
için gelen çocuk kadar bile oynayamazlar. Ancak bir çocuğun masaya yayılmış
oyuncakları tamamen yok sayması çok nadirdir. Onları bırakıp başka tarafa
yönelse de, çocuk, analiste, oynamak istememesinin nedenleriyle ilgili içgörü
kazandırır. Çocuk analisti başka şekillerde de malzeme toplayarak yorum
yapabilir. Karalamak veya kesip bırakmak için kağıdı kullanmak gibi herhangi
bir aktivite ve her türlü davranış; duruştaki veya yüz ifadesindeki
değişiklikleri, yaşanan zorluklarla ilgili olarak çocuğun ebeveynlerinden de
duyduklarıyla birleştiren analist çocuğun zihninde neler olup bittiğiyle ilgili
ipucu sahibi olur.
Oyun tekniğinde yorumların önemi hakkında yeterince şey söyledim
ve bunların içeriğini tanımlayan bazı örnekler verdim. Bu beni bana sık sık sorulan
soruyla karşı karşıya bırakıyor:’Küçük çocuklar zihinsel olarak bu yorumları
anlayabiliyorlar mı?’Benim ve meslektaşlarımın edindiği deneyimlere dayanarak
ifade edebilirim ki; yorumlar, çocuğun verdiği malzemelerde dikkati çeken
noktalara bağlantılandırıldıklarında anlaşılır hale geliyor. Tabi ki çocuk
analisti yorumlarını olabildiğince kısa ve anlaşılır bir şekilde yaparken,
çocuğun ifadelerini kullanmalıdır. Analist kendisine sunulan malzemenin esas
noktalarını basit kelimelere çevirdiğinde o anda işler bir durumda olan
duygular ve anksiyetelerle temasa geçmiş olur. Çocuğun bilinçli ve zihinsel
açıdan anlaması çoğunlukla sonraki bir süreçtir. Oyun terapisine yeni
başlayanlar için, ilgi çekici ve şaşırtıcı deneyimlerden biri, çok küçük
çocuğun bile içgörü kapasitesinin çoğunlukla yetişkinlerden daha fazla
olduğunun görülmesidir. Küçük çocuktaki, bilinç ve bilinçdışı arasındaki
bağlantıların, yetişkinde olduğundan daha yakın oldukları ve çocuksu
bastırmaların daha güçsüz oldukları gerçeği bu durumu bir yere kadar
açıklayabilir. Ayrıca inanıyorum ki, çocuğun zihinsel kapasiteleri genellikle
küçümsenmekte ve aslında çocuk sanılandan daha fazla şeyi anlamaktadır.
Şimdi çocuğun yorumlara tepkileri derken ne demek istediğimi
anlatmalıyım. Az da olsa ayrıntılarını verdiğim Peter‘ın analizinde ‘yataktan’
aşağı attığı ve ‘öldü ve bunun için yaptı’ dediği oyuncak adamın babasını
temsil ettiği şeklinde yorum yaptığımda güçlü bir şekilde itiraz etti. (sevilen
bir kişiye karşı olan öldürme arzularının yorumlanması genellikle hem çocukta,
hem de yetişkinde yoğun dirençler uyandırır. ) Üçüncü seansta Peter tekrar buna
benzer malzeme getirdiğinde yorumumu kabul etti ve düşünceli bir şekilde:’Eğer
ben baba olsaydım ve birisi beni yatağın arkasına atmak isteseydi ve beni
öldürüp bunun için yaptı deseydi ben ne düşünürdüm?’ dedi. Bu söylemi hem
yorumumun üzerine çalıştığını, anladığını ve kabul ettiğini, hem de daha fazla
şeyin farkında olduğunu gösteriyordu. Babasına karşı olan saldırganlık
duygularının onunla ilgili korkularına katkıda bulunduğunu ve dürtülerini
babasına yansıttığını anlıyordu.
Oyun tekniğindeki önemli noktalardan bir tanesi her zaman
aktarım analizi olmuştur. Biliyoruz ki aktarım sırasında hasta önceki
duygularını ve çatışmalarını analistiyle tekrarlar. Aktarım yorumlarımızda,
hastanın fantazilerini ve anksiyetelerini kaynaklandıkları yere, yani
çocukluklarına ve ilk nesneleriyle olan ilişkilerine götürdüğümüzde kendisine
önemli bir şekilde yardım edebildiğimizi deneyimledim. Hasta önceki duygularını
ve fantazilerini tekrar deneyimleyerek ve bunların ilk nesnelerle olan
bağlantılarını anlayarak bu ilişkileri kökeninde gözden geçirip düzeltir ve
böylece anksiyeteleri etkili bir şekilde azalır.
V
Çalışmamın ilk yıllarına baktığımda birkaç gerçeği birer birer
ele alabilirim. Bu makalenin başında belirttiğim gibi ilk çocuk vakamı analiz
ederken ilgimin anksiyetelere ve bunlara karşı olan savunmalara odaklandığını
fark ettim. Anksiyeteye verdiğim önem beni bilinçdışının ve çocuğun fantazi
hayatının gittikçe daha derinlerine götürdü. Bu yaklaşım, yorumların çok
derinlere gitmemesini ve sık sık yapılmamasını ifade eden psikanalitik görüş
açısına zıt düşüyordu. Teknik olarak köklü bir değişiklik gerektirse de,
yaklaşımımda ısrar ettim. Bu yaklaşım, halen o zamanlarda geniş bir şekilde
araştırılmamış olan erken çocukluk fantazilerini, anksiyetelerini ve
savunmalarını anlamayla ilgili yeni ufuklar açmıştır. Klinik bulgularımla
ilgili olarak teorik olarak şekillendirmeye başladığımda bunlar bana daha açık
göründü.
Ritanın analizinde beni çarpan üstbenliğinin acımasızlığıydı.
Çocukların Psikanalizi adlı kitabımda Rita’nın çocuğuna (oyuncak ve benim
tarafımdan temsil edilen) zalimce davranan annenin rolünü nasıl oynadığını
tanımlamıştım. Bundan başka annesine karşı olan ikilemli duyguları,
cezalandırılmaya duyduğu yoğun ihtiyaç, suçluluk duyguları ve gece terörleri
benim iki yaş dokuz aylık çocuğun haşin ve acımasız bir üstbenliğin etkin
olduğu daha erken bir yaşa geri gittiğini anlamamı sağladı. Bu keşif diğer
çocukların analizinde de doğrulanınca, üstbenliğin Freud’un kabul ettiğinden
daha erken bir safhada ortaya çıktığı sonucuna vardım. Diğer bir deyişle, onun
tarafından izah edilen üstbenliğin yıllara yayılan bir gelişimin son ürünü
olduğunu anladım. Başka gözlemlerin sonucunda, üstbenliğin, çocuğun içsel
olarak somut bir şekilde işlediğini hissettiği bir şey olup; ebeveynlerini içe
aldığı(içe yansıttığı) dönemlerden elde edilen deneyimler ve fantazilerle
oluşturulan çeşitli figürlerden meydana geldiğini anladım.
Bu gözlemler, küçük kızların analizinde kadınsı anksiyeteye yol
açanı keşfetmeye doğru yön değiştirdi; anne, dışsal ancak içleştirilen nesne
olarak birincil persekütör gibi hissedilir ve çocuğun bedenine saldırır imgesel
çocuğunu oradan alır. Bu anksiyeteler, kız çocuğun, fantazilerinde annesinin
bedenine saldırıp içerdiklerini, yani dışkılarını, babasının penisini,
çocuğunu, talan etmeyi amaçlaması ile ortaya çıktıklarında, benzer saldırılar
şeklinde misilleme olabileceğiyle ilgili korkuya neden olurlar. Bu türden
persekütif anksiyetelerin derin depresyon ve suçluluk hisleriyle beraber veya
sırayla olduğunu anladım. Bu gözlemler onarma eğiliminin önemli parçasının
düşünsel hayatta oynadığı rolü keşfetmeme yol açmıştır. Onarma bu anlamda
Freud’un ‘obsesyonel nevrozdaki yapma bozma’ ve ‘karşıt tepki oluşturma’
kavramlarından daha geniş bir kavramdır. İşte bu yüzden egonun, fantazide
yapılan zararları çözdüğü, eski haline getirdiği, sakladığı ve yeniden
canlandırdığını hissettiği çeşitli süreçleri de içerir. Bu eğilimin önemi,
suçluluk duygularıyla baş etmeğe ve bütün yüceltmelere dolayısıyla da zihinsel
sağlığa en büyük katkıyı yapmış olmasıdır.
Annenin bedenine fantazmatik saldırıları incelerken kısa zamanda
anal ve üretral sadistik dürtülerle karşılaştım. Yukarıda bahsettiğim gibi
Rita’nın üstbenliğinin acımasızlığını tanıdım, analizi anneye karşı olan yıkıcı
dürtülerin nasıl suçluluk ve perseküsyon duygularının nedeni haline dönüştüğünü
anlamama yardım etti. Bu yıkıcı dürtülerin anal ve üretral sadistik doğalarının
ortaya çıkması 1924 yılında¹ analiz ettiğim ‘Trude’ adındaki üç yaş üç aylık
çocuk sayesinde olmuştur. Bana tedaviye geldiğinde, gece terörü, idrar ve dışkı
kaçırma gibi çeşitli semptomlardan dolayı gelmişti. Analizinin başlarında
benden sanki yataktaymışım ve uykudaymışım gibi yapmamı istedi. Daha sonra bana
saldıracağını ve aynı zamanda da çocukları temsil ettiğini düşündüğüm dışkım
için totoma bakacağını ve onları dışarı çıkaracağını ifade etti. Bu
saldırıların arkasından yere çömelmiş bir şekilde sanki yataktaymış gibi
oynayarak, kendisini yastıklarla saklayarak (bu bedenini korumaya yönelikti ve
her ne anlama geliyorsa);aynı zamanda da gerçekte kendini ıslatarak ona
saldırmamdan ne kadar çok korktuğunu açıkça göstermiş oldu. İçselleştirilen
tehlikeli anneyle ilgili anksiyeteleri, Rita’nın analizinde oluşturduğum ilk
sonuçları onaylamış oldu. Aileler yeterli derecede başarı sağlandığını
düşündükleri için bütün bu analizler kısa sürdü. ²
Kısa bir zaman sonra, bu türden yıkıcı dürtülerin ve fantazilerin her defasında oral sadistik kökenlerine kadar izlenebileceğine ikna oldum.
Kısa bir zaman sonra, bu türden yıkıcı dürtülerin ve fantazilerin her defasında oral sadistik kökenlerine kadar izlenebileceğine ikna oldum.
Rita bunu açıkça gösterdi. Bir defasında, bir kağıt parçasını
karaladı, yırtıp ufak parçalar haline getirerek bir su bardağının içine attı.
Daha sonra da ağzına bardağı götürerek sanki içiyormuş gibi yapıp kısık sesle
’ölü kadın’ dedi. ³ O zaman kağıtların yırtılıp kirletilmesini misilleme
korkularına neden olan annesine saldırma ve annesini öldürme fantazilerinin
ifadesi şeklinde anlamıştım. Bu saldırıların anal ve üretral sadistik doğasının
farkına Trude ile vardığımı önceden belirtmiştim. Ayrıca 1924 ve 1925
yıllarında yapılan analizlerde, (Ruth ve Peter, her ikisinden de Çocukların
Psikanalizi adlı kitabımda bahsettim) yıkıcı fantazilerde ve bunlara eşlik eden
anksiyetelerde oral sadistik dürtülerin oynadığı esas rolün farkına vardığımda
Abraham’ın buluşlarının4 tamamının çocuk analizinde doğrulanışını görmüş oldum.
Bana gözlemler için ilave fırsatlar veren ve Rita’nın ve Trude’un5 analizinden
daha uzun süre devam eden bu analizler,
1’The Psychoanalysis of Children’(Çocukların Psikanalizi) ile
karş.
2 Rita ile seksenüç seans, Trude ile sekseniki seans yapıldı.
3 Bkz. ’The Oedipus Complex in the Light of Early Anxieties’ (İlk Anksiyetelerin Işığında Oedipus Kompleksi’ (1945),
Writings(Yazılar), I, s. 404.
4 ‘A Short History of the Development of the Libido, Viewed in the Light of Mental Disorders’ (Zihinsel Hastalıkların Işığında Libido Gelişiminin Kısa Hikayesi) (1924) ile karş.
5 Ruth ile 190 seans, Peter ile 272 seans yapıldı.
2 Rita ile seksenüç seans, Trude ile sekseniki seans yapıldı.
3 Bkz. ’The Oedipus Complex in the Light of Early Anxieties’ (İlk Anksiyetelerin Işığında Oedipus Kompleksi’ (1945),
Writings(Yazılar), I, s. 404.
4 ‘A Short History of the Development of the Libido, Viewed in the Light of Mental Disorders’ (Zihinsel Hastalıkların Işığında Libido Gelişiminin Kısa Hikayesi) (1924) ile karş.
5 Ruth ile 190 seans, Peter ile 272 seans yapıldı.
normal ve normal olmayan¹ zihinsel gelişimde oral arzuların ve
anksiyetelerin asıl rolünü anlamada içgörümün oluşmasına yol açmıştır.
Önceden belirttiğim gibi, Rita ve Trude da saldıran ve bu yüzden de korkutan-insafsız üstbenliğin içselleşmesini daha önceden tanımıştım.
Önceden belirttiğim gibi, Rita ve Trude da saldıran ve bu yüzden de korkutan-insafsız üstbenliğin içselleşmesini daha önceden tanımıştım.
1924-1926 yılları arasında, gerçekten hasta² olan bir çocuğu
analiz ettim. Analizi sırasında bu tür bir içselleştirmenin özel detayları ve
paranoid ve manik-depresif anksiyetelerin temelini teşkil eden fantaziler ve
dürtüler hakkında birçok şey öğrendim. Bunun için içe yansıtma süreçlerinin onu
nasıl etkilediğini ve meydana çıkardıkları içselleştirilmiş persekütif
durumları anladım. Ayrıca içsel perseküsyonların, yansıtmalar aracılığıyla
dışsal nesnelerle olan ilişkileri nasıl etkilediğinin farkına vardım. Hasetinin
ve nefretinin yoğunluğu kökenini şüphe götürmez bir şekilde annesiyle olan oral
sadistik ilişkisinden aldığını göstermekte ve Oedipus kompleksinin
başlangıcıyla birleşmektedir. Erna’nın durumu, 1927 yılında yapılan Onuncu Uluslararası
Psikanalitik Kongresinde³ sunduğum birkaç sonucun zeminini hazırlamama yardımcı
olmuştur. Özellikle oral sadistik dürtüler ve fantazilerin doruk noktasında
oldukları zaman gelişen erken üstbenlik, psikozun temelini oluşturur-iki yıl
sonra geliştirdiğim bu görüş şizofrenide4 oral-sadizmin önemini vurgulamıştır.
Şimdiye kadar tanımladığım analizler sayesinde, erkek çocuklarda
anksiyeteyi harekete geçiren durumlar hakkında bazı ilginç gözlemler de yaptım.
Erkek çocukların ve erkeklerin analizleri, Freud’un, erkeklerde önde gelen
anksiyetenin, kastrasyon korkusu olduğu görüşünü doğruladı. Ancak, anneyle olan
ilk özdeşleşim yüzünden (Oedipus Kompleksinin erken dönemlerine öncelik eden
kadınsı konum) bedenin içine saldırı olabileceğiyle ilgili anksiyetenin
erkeklerde de, kadınlardaki kadar önemli olduğunu ve çeşitli şekilde onları
etkileyip kastrasyon korkularını biçimlendirdiğini anladım.
1 Abraham’ın 1924 yılında başlayan ve ondört ay sonra hastalığı
sırasında ve ölümüyle kesilen analizimin sonucunda keşiflerinin asıl önemi
hakkındaki inanç büyümüştür.
2 The Psycho-Analysis of Children (Çocukların Psikanalizi) adındaki kitapta ‘Erna’ ismiyle tanımlanmıştır. III. Bölüm.
3 ’Early Stages of Oedipus Complex’ (Oedipus Çatışmasının İlk Dönemleri) (1928) ile karş.
4 ’The İmportance of Symbol-Formation in the Development of the Ego’ (Benliğin Gelişiminde Sembol Oluşumunun Önemi) (1930) ile karş.
2 The Psycho-Analysis of Children (Çocukların Psikanalizi) adındaki kitapta ‘Erna’ ismiyle tanımlanmıştır. III. Bölüm.
3 ’Early Stages of Oedipus Complex’ (Oedipus Çatışmasının İlk Dönemleri) (1928) ile karş.
4 ’The İmportance of Symbol-Formation in the Development of the Ego’ (Benliğin Gelişiminde Sembol Oluşumunun Önemi) (1930) ile karş.
Her iki cinste de, anne ve annenin içine aldığı düşünülen babaya
karşı olan saldırı fantazilerinin yarattığı anksiyetelerin, klostrofobinin (bu
annesinin bedeninde hapsedilme veya gömülme korkusunuda içerir) temelini
oluşturduğunu desteklemektedir. Bu anksiyetelerin kastrasyon korkusuyla
bağlantıları- iktidarsızlıkla sonuçlanabilen, penisi kaybetme veya penisin annenin
içinde yok olması fantazisinde görülebilir.
Korkuların, psikotik doğalarını akla getiren özel bir niteliği
ve yoğunluğa sahip içsel ve dışsal nesneler tarafından saldırıya uğramakla ve
annenin bedenine saldırmakla bağlantılı olduklarını anlamaya başladım. Çocuğun,
içselleştirilmiş nesnelerle olan ilişkisini incelerken içsel perseküsyonlar ve
bunların psikotik içerikleri açıkça anlaşılır hale geldi. Ayrıca bireyin
saldırganlığından çıkan misilleme korkusunun tanınması, egonun başlangıçtaki
savunmalarının yıkıcı dürtüler ve fantaziler tarafından harekete geçirilen
anksiyeteye karşı yöneldiğini önermeme yol açtı. Tekrar söylersem, bu psikotik
anksiyeteler başlangıçlarına kadar izlendiklerinde, oral sadizm’den
kaynaklandıkları bulundu. Anneyle olan oral-sadistik ilişkinin ve yutulmuş ve
bu yüzden de yutabilir olan bir memenin, tüm içsel persekütörlerin modelini
yaratacağını da kabul ettim. Bir yanda yaralanmış ve bu yüzden de çok korkan
içselleştirilmiş meme ve diğer yandan da doyuran ve yardım eden bir meme
üstbenliğin özünü oluşturur. Diğer bir sonuçsa , her ne kadar oral anksiyeteler
önce gelse de, bütün kaynaklardan gelen sadistik fantaziler ve arzular,
gelişimin çok erken bir döneminde etkindirler ve oral anksiyetelerle
örtüşürler. ¹
Yukarıda tanımladığım çocuksu anksiyetelerin önemi, bazıları sınır psikotik vaka² olan ağır hasta yetişkinlerin analizinde de anlatılmıştır.
Yukarıda tanımladığım çocuksu anksiyetelerin önemi, bazıları sınır psikotik vaka² olan ağır hasta yetişkinlerin analizinde de anlatılmıştır.
1 Bu ve diğer sonuçlar, önceden de bahsettiğim ‘Early Stages of
Oedipus Conflict’ (Oedipus Çatışmasının Erken Dönemleri) ve ‘The İmportance of
Symbol-Formation in the Development of the Ego’ (Benliğin Gelişiminde, Sembol
Oluşumunun Önemi) adlarındaki iki makalede yer almaktadır. Bkz. ’(
Personification in the Play of Children (Çocukların Oyununda Canlandırma)
(1929).
2 Paranoid şizofren bir adamın yalnızca bir ay devam eden analizi,
2 Paranoid şizofren bir adamın yalnızca bir ay devam eden analizi,
psikotik anksiyetelerin içeriklerinin anlaşılması ve bunların
yorumlama zorunluluğu ortaya çıkmıştır. 1922 yılında meslektaşlarımdan biri
tatile giderken şizofren hastalarından birini teslim alıp alamayacağımı sordu.
İlk seanstan itibaren hastanın herhangi bir zaman diliminde sessiz kalmasına
izin vermemem gerektiğini anladım. Sessizliğinin bir tehlikeyi imlediğini ve bu
durumda, amcasıyla birlikte entrikalar çevirdiğim, onu tekrar hastaneye geri
yatırtacağım konusundaki (daha yeni hastaneden çıkartılmıştı) şüphelerini
yorumladığımda o diğer şartlarda sözel olarak açıklardı. Önceki malzemelerle
birleştirip sessizliğini bu şekilde yorumladığım seanslardan birinde, ayağa
kalkıp, tehdit edici bir ses tonuyla: ’Beni tekrar akıl hastanesine mi
yollayacaksınız’ dedi. Ama çabucak sakinleşti ve daha rahat konuşmaya başladı.
Bu bana doğru yolda olduğumu, şüphelerini ve persekütif hislerini yorumlamam
gerektiğini gösterdi. Bir anlamda pozitif olduğu kadar negatif aktarımın da
olduğunu ancak kadınlardan korkusu güçlü bir şekilde ortaya çıktığında ve bana
gidebileceği erkek bir analistin ismini sorduğunda anladım. Ona bir isim
verdim, ama bu meslektaşa gitmeye yanaşmadı. O ay boyunca hastayı her gün
gördüm. Kendisinden devralmamı rica eden analist, geri döndüğünde bazı
gelişmeler olduğunu görünce analize devam etmemi istedi. Bir paranoidi herhangi
bir koruma veya başka uygun bir yöntem olmadan tedavi etmenin tehlikesinin
tamamen farkında olarak bunu reddettim. Onu analiz ettiğim süre içinde, evimin
karşısında pencereme bakarak saatlerce ayakta duruyordu. Yalnızca birkaç kere
zili çalıp beni görüp göremeyeceğini sordu. Kısa bir zaman sonra tekrar
hastaneye yatırıldığını söyleyebilirim. O zamanlar bu deneyimden teorik sonuçlar
çıkarmamama rağmen, bu kısmi analizin, çocuksu anksiyetelerin psikotik doğasına
ve tekniğimin gelişimiyle ilgili sonraki çalışmalarımdaki içgörüme katkıda
bulunduğuna inanıyorum.
Daha farklı sonuçlara ulaşmama yardım eden başka deneyimler de
var.
Şüphe götürmez bir şekilde paranoid olan Erna ile daha az hasta olan ve sadece nevrotik olarak adlandırılabilen çocuklarda bulduğum fantazileri, anksiyeteleri, karşılaştırdığımda psikotik anksiyetelerin (paranoid ve depresif) çocukluk nevrozunun¹ temelini oluşturduğuna ikna oldum. Yetişkin nevrotik hastaların analizinde de buna benzer gözlemler yaptım. Bütün bu araştırmanın farklı alanları şu hipotezle açıklanmıştır;psikotik doğadaki anksiyete bir yere kadar normal çocuk gelişiminin bir parçası olup çocukluk nevrozunun gelişimiyle açıklanır. Bu çocuksu anksiyeteleri açığa çıkarmak için analiz, hem çocuklarla hem de yetişkinlerle bilinçaltının en derin katmanlarında yapılır. ²
Şüphe götürmez bir şekilde paranoid olan Erna ile daha az hasta olan ve sadece nevrotik olarak adlandırılabilen çocuklarda bulduğum fantazileri, anksiyeteleri, karşılaştırdığımda psikotik anksiyetelerin (paranoid ve depresif) çocukluk nevrozunun¹ temelini oluşturduğuna ikna oldum. Yetişkin nevrotik hastaların analizinde de buna benzer gözlemler yaptım. Bütün bu araştırmanın farklı alanları şu hipotezle açıklanmıştır;psikotik doğadaki anksiyete bir yere kadar normal çocuk gelişiminin bir parçası olup çocukluk nevrozunun gelişimiyle açıklanır. Bu çocuksu anksiyeteleri açığa çıkarmak için analiz, hem çocuklarla hem de yetişkinlerle bilinçaltının en derin katmanlarında yapılır. ²
Başından beri dikkatimin çocukların anksiyetelerine
odaklandığını ifade etmiştim. İçeriklerini yorumlayarak anksiyeteyi
azaltabileceğimi buldum. Çocuğun ifade biçiminin önemli bölümünü oluşturduğunu
anladığım oyunun sembolik dilinin tamamen kullanılması ile bunun
yapılabileceğini anladım. Gördüğümüz gibi, tahta, küçük figürler ve araba hem çocuğu ilgilendiren şeyleri temsil ederler hem de oyun oynarken fantazilerine, isteklerine ve deneyimlerine bağlı çeşitli sembolik anlamları vardır. Bu arkaik ifade biçimi bizim rüyalardan tanıdığımız dildir. Freud’un rüyaları yorumlamasına benzer bir şekilde, çocuğun oyununa yaklaştığımda onun bilinçdışına girebildiğimi gördüm. Her çocuğun sembolleri kullanmasını, özel duygularıyla ve anksiyeteleriyle bağlantılı ve analizde sunulan tüm durumla ilişkili olarak düşünmeliyiz. Sembollerin yalnızca genelleştirilerek nakledilmesi anlamlı değildir.
yapılabileceğini anladım. Gördüğümüz gibi, tahta, küçük figürler ve araba hem çocuğu ilgilendiren şeyleri temsil ederler hem de oyun oynarken fantazilerine, isteklerine ve deneyimlerine bağlı çeşitli sembolik anlamları vardır. Bu arkaik ifade biçimi bizim rüyalardan tanıdığımız dildir. Freud’un rüyaları yorumlamasına benzer bir şekilde, çocuğun oyununa yaklaştığımda onun bilinçdışına girebildiğimi gördüm. Her çocuğun sembolleri kullanmasını, özel duygularıyla ve anksiyeteleriyle bağlantılı ve analizde sunulan tüm durumla ilişkili olarak düşünmeliyiz. Sembollerin yalnızca genelleştirilerek nakledilmesi anlamlı değildir.
1 Bildiğimiz gibi Freud normal ve nevrotik arasında yapısal
olarak farklılık olmadığını bulmuştu. Zihinsel süreçlerin genelinin
anlaşılmasında bu buluş çok önemli rol oynar. Psikotik doğadaki anksiyetelerin
çocukluktada mevcut olduğu ve çocuk nevrozunun temelini oluşturduğuyla ilgili
hipotezim Freud’un keşfinin bir uzantısıdır.
2 Son paragrafta sunduğum sonuçlar The Psycho-Analysis of Children (Çocukların Psikanalizi) adlı kitabın içinde daha detaylı bir şekilde bulunabilir.
2 Son paragrafta sunduğum sonuçlar The Psycho-Analysis of Children (Çocukların Psikanalizi) adlı kitabın içinde daha detaylı bir şekilde bulunabilir.
Zaman geçtikçe sembollere verdiğim önem sayesinde sembol
oluşturma süreci hakkında teorik sonuçlara ulaştım. Oyun analizi sembolizmin,
çocuğun ilgilerinden başka fantazilerini, anksiyetelerini ve suçluluğunu da
insanlar haricindeki nesnelere transfer etmesine olanak sağladığını gösterdi. ¹
Çocuğun oyunda rahatlamayı deneyimlemesi, oyunun çocuk için önemli olmasına yol
açan etkenlerden biri olmuştur. Örneğin, önceden bahsettiğim Peter’ın oyuncak
figüre zarar vermesinin, erkek kardeşine olan saldırıları temsil ettiğini
söylediğimde bunu gerçek erkek kardeşine yapmayacağını yalnızca oyuncak
kardeşine yaptığını ifade etti. Yorumlarım açık bir şekilde ona aslında
saldırmak istediğinin erkek kardeşi olduğunu ve yıkıcı eğilimlerini yalnızca
semboller aracılığıyla ifade edebileceğini göstermiş oldu.
Ayrıca çocuklarda sembol oluşturma ve kullanma kapasitesindeki
ciddi bir ketlenmenin ve buna eşlik eden fantazi hayatın gelişememesinin önemli
bir rahatsızlığa işaret edeceği görüşüne vardım. ² Bu türden ketlenmelerin
sonucunda oluşan dış dünyayla ve gerçeklikle ilişkideki rahatsızlıkların
şizofreninin karakteristik özellikleri olduğunu ileri sürdüm. ³
Bu arada , teorik açıdan hem yetişkinleri hem de çocukları
analiz ediyor olmamın çok değerli olduğunu gördüğümü söyleyebilirim. Yetişkinde
hala etkin olan çocuksu fantazileri ve anksiyeteleri gözlemleyerek küçük
çocuğun da gelecekteki gelişiminin nasıl olacağını tahmin edebiliyordum. Bu
gerçekten hasta olan, nevrotik çocukla, normal çocuğu karşılaştırarak psikotik
doğadaki çocuksu anksiyetelerin yetişkin nevrotiklerin hastalığının nedeni
olduğunu kabul edip yukarıda tanımladığım sonuçlara geldim. 4
VI
VI
Yetişkinlerin ve çocukların analizinde, dürtülerin,
fantazilerin, ve anksiyetelerin kaynağına, yani annenin memesine(meme emmemiş
çocuklarda bile) yönelik duygulara döndüğümüzde, nesne ilişkilerinin neredeyse
doğumla başlayıp ilk doyurma deneyimiyle ortaya çıktığını, hatta zihinsel
hayatın tüm görünüşlerinin nesne ilişkilerine bağlı olduğunu buldum.
1 Bu bağlamda, Dr. Ernest Jones’un önemli makalesi ’The Theory
of Symbolism’ (Sembolizmin Teorisi) (1916) ile karş.
2 ‘The Importance of Symbol-Formation in the Development
of the Ego’ (Benliğin Gelişiminde Sembol Oluşturmanın Önemi) (1930).
3 Bu sonuç, şizofreninin iletişim şeklini anlamayı etkilediğinden beri, şizofreninin tedavisinde kendine bir yer bulmuştur.
4 Normal, nevrotik ve psikotik arasındaki temel farklılıkları ya da ortak özellikleriyle burada ilgilenemeyeceğim .
2 ‘The Importance of Symbol-Formation in the Development
of the Ego’ (Benliğin Gelişiminde Sembol Oluşturmanın Önemi) (1930).
3 Bu sonuç, şizofreninin iletişim şeklini anlamayı etkilediğinden beri, şizofreninin tedavisinde kendine bir yer bulmuştur.
4 Normal, nevrotik ve psikotik arasındaki temel farklılıkları ya da ortak özellikleriyle burada ilgilenemeyeceğim .
Bundan başka, çocuğun çok erken bir dönemde babasıyla ve diğer
aile üyeleriyle olan ikilemli ilişkisini de içeren dış dünyayla ilgili
deneyimlerinin, kurmakta olduğu iç dünya tarafından sürekli etkilendiği- ve
aynı zamanda da etkilediği-ve içe alma ve yansıtmanın yaşamın başından itibaren
yan yana işlemesinden , içsel ve dışsal durumların her zaman birbirine bağlı
olduğu ortaya çıktı.
Çocuğun düşüncelerinde annenin öncelikle bölünüp iyi meme kötü meme olarak gözükmesini ve birkaç ay içinde gelişen benlik bütünlüğü ile birlikte birbiriyle çelişen görünüşlerin birleşmeye başladığını gözlemlemem, bölünme süreçlerinin, iyi ve kötü figürleri¹ birbirinden ayrı tutmanın, ayrıca da bu süreçlerin benlik gelişimine olan etkilerinin önemini anlamama yardımcı oldu. Depresif anksiyetenin, benliğin nesnenin iyi ve kötü (sevilen ve nefret edilen) görünüşünü birleştirmesi sonucunda ortaya çıktığı deneyiminden çıkarılacak sonuç, birinci yılın ortalarına doğru zirveye ulaşan depresif konum kuramına ulaşmama yol açtığıdır. Hayatın ilk üç veya dört ayına yayılan persekütif anksiyete ve bölünme süreçlerinin² eşlik ettiği paranoid konum depresif konumdan önce gelir. Daha sonra, 1946 yılında ilk üç veya dört ay hakkındaki görüşlerimi yeniden şekillendirdiğimde , bu döneme (Fairbairn’in önerisini kullanarak)4 paranoid-şizoid konum adını verdim. Bunun anlamı üzerine çalışırken, bölünme, yansıtma, perseküsyon ve idealleştirme hakkında bulduklarımı birbirlerine göre düzenleme yollarını araştırdım.
Çocuğun düşüncelerinde annenin öncelikle bölünüp iyi meme kötü meme olarak gözükmesini ve birkaç ay içinde gelişen benlik bütünlüğü ile birlikte birbiriyle çelişen görünüşlerin birleşmeye başladığını gözlemlemem, bölünme süreçlerinin, iyi ve kötü figürleri¹ birbirinden ayrı tutmanın, ayrıca da bu süreçlerin benlik gelişimine olan etkilerinin önemini anlamama yardımcı oldu. Depresif anksiyetenin, benliğin nesnenin iyi ve kötü (sevilen ve nefret edilen) görünüşünü birleştirmesi sonucunda ortaya çıktığı deneyiminden çıkarılacak sonuç, birinci yılın ortalarına doğru zirveye ulaşan depresif konum kuramına ulaşmama yol açtığıdır. Hayatın ilk üç veya dört ayına yayılan persekütif anksiyete ve bölünme süreçlerinin² eşlik ettiği paranoid konum depresif konumdan önce gelir. Daha sonra, 1946 yılında ilk üç veya dört ay hakkındaki görüşlerimi yeniden şekillendirdiğimde , bu döneme (Fairbairn’in önerisini kullanarak)4 paranoid-şizoid konum adını verdim. Bunun anlamı üzerine çalışırken, bölünme, yansıtma, perseküsyon ve idealleştirme hakkında bulduklarımı birbirlerine göre düzenleme yollarını araştırdım.
Çocuklarla olan çalışmalarım ve bunlardan çıkardığım teorik
sonuçlar yetişkinlerle olan tekniğimi gittikçe daha fazla etkilemiştir.
Psikanalizin daimi ilkesi, kaynağını çocuk zihninden alan bir düşünceden
meydana gelen bilinçdışının yetişkinde incelenmesidir. Çocuklarla olan
deneyimim beni bu yönde eskisinden daha da derinlere götürmüş ve katmanlara
ulaşmayı olası kılan bir tekniğe yol açmıştır. Oyun tekniğim, özellikle hangi
malzemenin o anda yorum yapmak için gerekli olduğunu ve bunun en basit şekilde
hastaya nasıl aktarılacağını görmemde bana yardımcı olmuştur. Bu bilgilerin bazısını
yetişkinlerin analizinde de uygulayabilirim. 5
1 ‘Personification in the Play of Children’ (Çocukların Oyununda
Canlandırma) (1929).
2 ‘A Contribution to the Psychogenesis of Manic-Depressive States’ (Manik-Depresif Durumların Psikojenezine Bir Katkı) (1935).
3 ‘Notes on Some Schizoid Mechanisms’ (Bazı Şizoid Mekanizmalar Hakkında Notlar) (1946).
4 Fairbairn, W. R. D. , ’A Revised Psychopathology of the Psychoses and Neuroses’ (Psikozların ve Nevrozların Psikopatolojisinin Gözden Geçirilmesi) (1941).
5 Oyun tekniği, çocuklarla rehberlik ve eğitim gibi farklı alanlardaki çalışmaları da etkilemiştir.
2 ‘A Contribution to the Psychogenesis of Manic-Depressive States’ (Manik-Depresif Durumların Psikojenezine Bir Katkı) (1935).
3 ‘Notes on Some Schizoid Mechanisms’ (Bazı Şizoid Mekanizmalar Hakkında Notlar) (1946).
4 Fairbairn, W. R. D. , ’A Revised Psychopathology of the Psychoses and Neuroses’ (Psikozların ve Nevrozların Psikopatolojisinin Gözden Geçirilmesi) (1941).
5 Oyun tekniği, çocuklarla rehberlik ve eğitim gibi farklı alanlardaki çalışmaları da etkilemiştir.
İngilterede eğitimsel yöntemlerin gelişimi, Susan Isaacs’ın
Malting House Okulundaki araştırmalarına yeni güç vermiştir. Bu çalışmayla
ilgili kitapları çok kişi tarafından okunmaktadır. Bu çalışmalar ülkesindeki
eğitimsel teknikler üzerinedir, özellikle de çocuklar söz konusu olduğunda
kalıcı bir etki yapmıştır. Yaklaşımı, çocuk analizini, özellikle de oyun
tekniğini takdir etmesinden güçlü bir şekilde etkilenmiştir. İngiltere’deki
psikanalitik anlayışın eğitimdeki gelişmelere yaptığı katkılar Susan Isaacs
sayesinde olmuştur.
Önceden de belirttiğim gibi, çocuklarla kullanılan teknikle
yetişkinlerle olan yaklaşım aynı değildir. Her ne kadar en erken dönemlere
gidiyorsak da, yetişkinleri analiz ederken, aynı çocuklarla analiz sırasında
gelişiminin evrelerine göre çocuksu benliği aklımızda tuttuğumuz gibi, yetişkin
benliğini de göz önünde bulundurmalıyız.
Gelişimin erken
dönemlerinin, fantazilerin rolünün, anksiyetelerin ve çocuğun duygusal
hayatındaki savunmaların tam olarak anlaşılması, yetişkin psikozundaki saplanma
noktalarına da ışık tutar. Sonuç olarak, burada psikotik hastaları psikanalizle
tedavide yeni bir çığır açıldı. Bu konuda, özellikle de şizofren hastaların
psikanalizi alanında daha çok araştırmaya ihtiyaç vardır. Bazı psikanalistler
tarafından gerçekleştirilen ve bu kitapta sunulan çalışmalar gelecek için ümit
vaat edebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder