10 Eylül 2015 Perşembe

Yabancılaşma Yabancıl-Aşma



Yabancılaşma
Yabancıl-Aşma 

                                                                                     Yavuz Erten

adımı unuttum
                adı olmayan yerlerde
ne in
        ne cin
                ne benî adem

zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
                        bir iğne deliğinden

çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
        insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
                        bir iğne deliğinden

adımı unuttum
        adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak


                  Asaf Haled Çelebi (Om Mani Padme Hum - 1953)
I.
Ailenin tüm üyeleri televizyonun karşısında otururlar. Önlerindeki sehpalarda hamburger, patates kızartması ve kola vardır. Son yıllarda ekranların gözdesi olan adli tıp dizilerinden birini seyretmektedirler. Hamburgerlerinden büyük bir ısırık alıp ekranda sürmekte olan otopsinin ayrıntılarıyla ilgili yorumlarda bulunurlar. Baba “kafadaki yaralanma yüksek bir yerden düşme sonucunda oluşmuş gibi” der. Oğlan pipeti üfleyerek içeceğini plastik bardağı içinde köpürtür ve “kafatasını açmadan anlamak zor” der. Anne “karnını daha açmadılar mı?” diye sorar ve sonra ekler: “gelecek sefer hamburgerleri buradan söylemeyelim.”

II.
“Söylemek”
“Pişirmek”, “ısıtmak”, “kaynatmak”, “kızartmak” değil, “söylemek”…
Karı koca işten eve dönerler. Saat ona yaklaşmaktadır. Kadın adama sorar: “Açsın değil mi? Ne söyleyelim?”
Adamın o gün şakacılığı üzerindedir: “Uşşaktan başlayalım, hicaza geçelim, rastla bitirelim.”

III.
Yakın zamanlarda gazetelerde çıkan bir haberde yakın arkadaşını bir kazada kaybeden beş yaşındaki oğlanın sorusu öne çıkartılır: “Öldü mü? Yedek canı yok muymuş?” Anne baba ne söyleyeceklerini bilemezler ve onu bilgisayar oyununun başına oturturlar.
IV.
Ahmet ile Hasan yakın iki arkadaştırlar. Ahmet’in ofisinde iki saat kadar sohbet ederler. Hasan “saat geç oldu, hanım beni eve almayacak” der ve kalkar. Ahmet ofiste biraz daha oyalanır; ortalığı toparlar; maillerine bakar ve çıkmak üzere elektrikleri kapatırken Hasan’ın masanın üzerinde unutmuş olduğu cep telefonunu görür. “Hay Allah Hasan telefonunu unutmuş. Şuna söyleyeyim de gelsin alsın” der ve ofisin sabit hattından Hasan’ın cep telefonunu arar.  Hasan’ın cebi çalmaya başlayınca “Bak Hasan da fark etti cep telefonunun yanında olmadığını. Nerede unuttum diye kontrol için arıyor” diyerek cep telefonuna koşar ve açar. Bir kulağında kendi telefonu, diğerinde Hasan’ın telefonu vardır. “Alo Hasan” diyerek açar telefonu, bir saniye sonra cep telefonundan “yanıt” gelir. “Alo Hasan.”
-          Yok ben Hasan değilim…
-          Yok ben Hasan değilim…
-          Siz kimi aramıştınız?
-          Siz kimi aramıştınız?
-          Önce ben sordum…
-          Önce ben sordum…
-          Dalga mı geçiyorsunuz…
-          Dalga mı geçiyorsunuz…
Ahmet karşıdaki duvara asılı aynada iki kulağında iki telefonlu ve kızgın halini görür; ürperir. İki telefonu da elinden bırakır: “Hay canına yandığımın…Hiç kendimle telefonda konuşmamıştım”
V.
Internet ve elektronik posta ile ilişkiye geçmek demek zaman zaman belli tehlikelere karşı uyarılmaktır. Gün geçmez ki posta kutunuza “Dikkat! Çok Önemli” başlıklı birkaç mesaj düşmesin.
“Bir otel odasına veya soyunma kabinine girdiğiniz zaman yapmanız gereken şeylerden ilki odadaki aynanın tek yönlü olup olmadığını kontrol etmektir. Aynanın yanına gidin ve işaret parmağınızı aynaya dayayın. Başınızı parmağınızın yanına doğru eğerek dikkatlice bakın. Eğer parmağınız ve parmağınızın aynadaki yansıması arasında bir boşluk kalmışsa sorun yok. Eğer hiç boşluk yoksa yani parmağınız ve aynadaki yansıması birbirine yapışıksa o zaman bu ayna tek yönlüdür. Arka tarafta sizi seyreden birileri veya kayıt yapan bir kamera olabilir”
Gizli kamerayla çekilmiş sevişme görüntülerine meraklı genç adam internetten indirdiği yüzlerce sevişmeyi tekrar tekrar izler ve bu sırada mastürbasyon yapar. Zaman içinde bunlardan bir kısmının düzmece olduğundan şüphe etmeye başlar. Bu tür bir şüpheyle keyfi kaçar, yaptığı iş anlamsızlaşır ve kendini doyurması yarım kalır. Başlangıçta görüntülerin sadece bir kısmı düzmece gibi gelirken zaman içinde şüphesi yayılır ve hepsinin öyle olduğunu düşünür olur. Bu durum onu çok öfkelendirir. Gerçek bir röntgenleme olmadıkça artık tatmin olamayacaktır. Bu karmaşa o sıralarda edindiği kız arkadaşıyla yaşadığı cinselliğe de yansır. Kız arkadaşıyla sevişirken gizlice gözetleniyor veya kameraya kaydediliyor olma ihtimallerini düşününce heyecana kapılır. Onları gözetlediğini düşündüğü kişinin yaşadığı heyecanı tahmin eder ve bu heyecanı yaşayan kişiyle özdeşleşir. Artık hem yatakta sevişen hem de kendisini röntgenleyendir. Ancak bu heyecanın yerini gitgide bir mutsuzluk ve karamsarlık alır. Kişiliğinde yaşadığı bölünmede yatakta yer alan taraf gözetlendiğini bilerek seviştiği için doğal olamamaktadır. Kendisini internetten indirdiği görüntülerdeki numaradan sevişenler gibi hisseder.
Tabii işin bir de kız arkadaşı tarafı vardır. Onu yatakta fazla düz ve cilvesiz bulur. Geçmişte seyrettiği ve heyecan duyduğu görüntülerin hiçbirinde bu kadar cansız bir kadın görmemiştir. Röntgenlediğini hayal ettiği sevişmede (yani yataktaki kendi sevişmesinde) ateşli bir kadın görmek istemektedir. Kız arkadaşıyla konuşarak, onu yönlendirerek sevişmeleri sırasında daha canlı ve ateşli olmasını sağlamaya çalışır. Bunun sonucunda yatakta daha farklı bir kadın ortaya çıkmaya başlar.  Bu yenilik onu belli bir süre tatmin eder ancak daha sonra kafasına bir soru takılır: “Acaba kız arkadaşı gerçekten değişmiş midir ve sevişmeden zevk almakta mıdır yoksa kendi yönlendirmeleri sonucunda rol yapmaya mı başlamıştır? Yani bir kez daha kurmaca bir sevişme sahnesi seyrediyor durumuna mı düşmektedir? Bu kez kız arkadaşına “biraz daha doğal olamaz mısın” der. Başlangıçta genç kadının kafası karışmış görünür ancak bir süre sonra soğukluk gibi “görünmeyen” bir doğallık ve sahte cilve gibi “görünmeyen” bir ateşlilik arasında bir denge noktasını bulmayı başarır.
Her şey çok iyi gidiyor gibidir. Ta ki “tüm bu rolü (doğal ve ateşli) onun için ben tasarladım” cümlesiyle röntgenciliğinin ve röntgenlediği sahnenin tüm “doğallığının” ve “masumiyetinin” kaybolduğunu hissedene kadar.
Bu sarsıntı ve mutsuzluk içinde cinsellik üzerine düşündükçe kendi yaşadığının bir sapkınlık olup bir gün bundan kurtulabileceği ve sağlıklı cinselliğin ulaşılabilecek bir hedef olduğu umudunu da kaybeder. Kendi yaşadığı şeyin bu yüzyılda cinsellik adı altında yaşanmakta olanın grotesk bir parodisi olduğunu düşünür.
VI.
Homo Sapiens sapiens artık kendini kendini röntgenleyen ve bundan ölümcül bir haz alan bir tür haline mi gelmiştir?
Röntgenlemeye sevişmeler yetmez, -öldürdüğü ve öldürüldüğü- cinayetleri de mi gözetler?
Elbiseleri soymak değil artık deriyi de açmak ve içindekilere iştahla yamyamca saldırmak mı ister?
Tüm bu soruların ortasında “yakınlık” ve “mahremiyet” ne hallerdedir?
Doğum günlerinde ve diğer önemli günlerde artık kimse kimseyi aramazken ve bunun yanında, onlarca bankadan ve iletişim şirketinden gelen kutlama mesajları orada dururken “yakınlık” ve “mahremiyet”i yeniden tanımlamak zorunda mı kalacağız?



VII.
Görünüşte bir tropik adada tecrit edilmiş ancak onlarca kamerayla dünyanın gözlerinin ve beyinlerinin içinde olan iki kişi “hayatta kalmak zorunda oldukları” yarışmada konuşurlar. Genç kız genç erkeğin gözlerine dramatik bir şekilde bakar ve mırıldanır: “Sana bir sırrımı söyleyeceğim. Lütfen senden başkası duymasın.”
Diğer yanda bir medya starı yazılı ve görsel basının özel yaşamı ve mahremiyetine ne kadar zarar verdiğini anlatır. Nerede anlatır? On binlerce takipçisinin olduğu bir kişisel blog sisteminde…An ve be an neler yaptığını anlattığı günlük yaşamı ve ilişkilerini ifşa ettiği bir blog sisteminde…
VII.
“Truman Show” filmi neden bu kadar sevildi?
İnsanlar, dünyaca izlenen bir dizinin başrolünü oynayan ancak bundan habersiz olan Truman’da galiba kendini buldu. Öte yandan filmde diziyi izleyen ve Truman’ın bilinçlenerek oradan kurtulmasını isteyen izleyiciler de vardı. Filmin sonunda Truman özgürlüğe adım atarken onu coşkuyla seyrediyorlardı. Biz de sevinenleri seyrediyorduk. Bir arkadaşın esprisi iç içe çemberler içindeki bu “izlenen-izleyen” zincirinin nasıl bir trajikomik durum yarattığını ortaya koyar. Bu arkadaş kötü bir haberi olduğunu, o kadar da sevinmemek gerektiğini söyler: “Öğrendiğime göre Truman da bir kurgu karaktermiş…Aslında  o Jim Carrey adında bir Amerikalı aktörmüş.”

VIII.
-          Siz kimi aramıştınız?
-          Siz kimi aramıştınız?
-          Önce ben sordum…
-          Önce ben sordum…
-          Dalga mı geçiyorsunuz…
-          Dalga mı geçiyorsunuz…
IX.
pencereden giren mehtap
bu evde hırsız var
mehtapta
pencerede oturmuş
beni görüyorum
 
kapıyı çalsam
içerden ben çıkacağım
içerden çıkacak beni
ne kadar görmek istiyorum
 
penceredeki beni uyandırmalıyım
içerde hırsız var
içerdeki hırsızın
ben olacağımdan korkuyorum


                         Asaf Haled Çelebi (Om Mani Padme Hum - 1953)




[1] Psikeart dergisinin 17. Sayısında Eylül-Ekim 2011’de (s.12-17) yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder