Yabancılaşma
Yabancıl-Aşma
Yavuz
Erten
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
bir iğne deliğinden
çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
bir iğne deliğinden
adımı unuttum
adı
olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak
Asaf Haled Çelebi (Om Mani
Padme Hum - 1953)
I.
Ailenin tüm üyeleri televizyonun
karşısında otururlar. Önlerindeki sehpalarda hamburger, patates kızartması ve
kola vardır. Son yıllarda ekranların gözdesi olan adli tıp dizilerinden birini
seyretmektedirler. Hamburgerlerinden büyük bir ısırık alıp ekranda sürmekte
olan otopsinin ayrıntılarıyla ilgili yorumlarda bulunurlar. Baba “kafadaki
yaralanma yüksek bir yerden düşme sonucunda oluşmuş gibi” der. Oğlan pipeti
üfleyerek içeceğini plastik bardağı içinde köpürtür ve “kafatasını açmadan
anlamak zor” der. Anne “karnını daha açmadılar mı?” diye sorar ve sonra ekler:
“gelecek sefer hamburgerleri buradan söylemeyelim.”
II.
“Söylemek”
“Pişirmek”, “ısıtmak”, “kaynatmak”,
“kızartmak” değil, “söylemek”…
Karı koca işten eve dönerler. Saat ona
yaklaşmaktadır. Kadın adama sorar: “Açsın değil mi? Ne söyleyelim?”
Adamın o gün şakacılığı üzerindedir:
“Uşşaktan başlayalım, hicaza geçelim, rastla bitirelim.”
III.
Yakın zamanlarda gazetelerde çıkan bir
haberde yakın arkadaşını bir kazada kaybeden beş yaşındaki oğlanın sorusu öne
çıkartılır: “Öldü mü? Yedek canı yok muymuş?” Anne baba ne söyleyeceklerini
bilemezler ve onu bilgisayar oyununun başına oturturlar.
IV.
Ahmet ile Hasan yakın iki arkadaştırlar.
Ahmet’in ofisinde iki saat kadar sohbet ederler. Hasan “saat geç oldu, hanım
beni eve almayacak” der ve kalkar. Ahmet ofiste biraz daha oyalanır; ortalığı
toparlar; maillerine bakar ve çıkmak üzere elektrikleri kapatırken Hasan’ın
masanın üzerinde unutmuş olduğu cep telefonunu görür. “Hay Allah Hasan
telefonunu unutmuş. Şuna söyleyeyim de gelsin alsın” der ve ofisin sabit
hattından Hasan’ın cep telefonunu arar.
Hasan’ın cebi çalmaya başlayınca “Bak Hasan da fark etti cep telefonunun
yanında olmadığını. Nerede unuttum diye kontrol için arıyor” diyerek cep
telefonuna koşar ve açar. Bir kulağında kendi telefonu, diğerinde Hasan’ın
telefonu vardır. “Alo Hasan” diyerek açar telefonu, bir saniye sonra cep
telefonundan “yanıt” gelir. “Alo Hasan.”
-
Yok
ben Hasan değilim…
-
Yok
ben Hasan değilim…
-
Siz
kimi aramıştınız?
-
Siz
kimi aramıştınız?
-
Önce
ben sordum…
-
Önce
ben sordum…
-
Dalga
mı geçiyorsunuz…
-
Dalga
mı geçiyorsunuz…
Ahmet karşıdaki duvara asılı aynada iki
kulağında iki telefonlu ve kızgın halini görür; ürperir. İki telefonu da
elinden bırakır: “Hay canına yandığımın…Hiç kendimle telefonda konuşmamıştım”
V.
Internet ve elektronik posta ile
ilişkiye geçmek demek zaman zaman belli tehlikelere karşı uyarılmaktır. Gün
geçmez ki posta kutunuza “Dikkat! Çok Önemli” başlıklı birkaç mesaj düşmesin.
“Bir
otel odasına veya soyunma kabinine girdiğiniz zaman yapmanız gereken şeylerden
ilki odadaki aynanın tek yönlü olup olmadığını kontrol etmektir. Aynanın yanına
gidin ve işaret parmağınızı aynaya dayayın. Başınızı parmağınızın yanına doğru
eğerek dikkatlice bakın. Eğer parmağınız ve parmağınızın aynadaki yansıması
arasında bir boşluk kalmışsa sorun yok. Eğer hiç boşluk yoksa yani parmağınız
ve aynadaki yansıması birbirine yapışıksa o zaman bu ayna tek yönlüdür. Arka
tarafta sizi seyreden birileri veya kayıt yapan bir kamera olabilir”
Gizli kamerayla çekilmiş sevişme
görüntülerine meraklı genç adam internetten indirdiği yüzlerce sevişmeyi tekrar
tekrar izler ve bu sırada mastürbasyon yapar. Zaman içinde bunlardan bir
kısmının düzmece olduğundan şüphe etmeye başlar. Bu tür bir şüpheyle keyfi kaçar,
yaptığı iş anlamsızlaşır ve kendini doyurması yarım kalır. Başlangıçta
görüntülerin sadece bir kısmı düzmece gibi gelirken zaman içinde şüphesi
yayılır ve hepsinin öyle olduğunu düşünür olur. Bu durum onu çok öfkelendirir.
Gerçek bir röntgenleme olmadıkça artık tatmin olamayacaktır. Bu karmaşa o
sıralarda edindiği kız arkadaşıyla yaşadığı cinselliğe de yansır. Kız
arkadaşıyla sevişirken gizlice gözetleniyor veya kameraya kaydediliyor olma
ihtimallerini düşününce heyecana kapılır. Onları gözetlediğini düşündüğü
kişinin yaşadığı heyecanı tahmin eder ve bu heyecanı yaşayan kişiyle
özdeşleşir. Artık hem yatakta sevişen hem de kendisini röntgenleyendir. Ancak
bu heyecanın yerini gitgide bir mutsuzluk ve karamsarlık alır. Kişiliğinde
yaşadığı bölünmede yatakta yer alan taraf gözetlendiğini bilerek seviştiği için
doğal olamamaktadır. Kendisini internetten indirdiği görüntülerdeki numaradan sevişenler
gibi hisseder.
Tabii işin bir de kız arkadaşı tarafı
vardır. Onu yatakta fazla düz ve cilvesiz bulur. Geçmişte seyrettiği ve heyecan
duyduğu görüntülerin hiçbirinde bu kadar cansız bir kadın görmemiştir.
Röntgenlediğini hayal ettiği sevişmede (yani yataktaki kendi sevişmesinde)
ateşli bir kadın görmek istemektedir. Kız arkadaşıyla konuşarak, onu
yönlendirerek sevişmeleri sırasında daha canlı ve ateşli olmasını sağlamaya
çalışır. Bunun sonucunda yatakta daha farklı bir kadın ortaya çıkmaya
başlar. Bu yenilik onu belli bir süre
tatmin eder ancak daha sonra kafasına bir soru takılır: “Acaba kız arkadaşı
gerçekten değişmiş midir ve sevişmeden zevk almakta mıdır yoksa kendi
yönlendirmeleri sonucunda rol yapmaya mı başlamıştır? Yani bir kez daha kurmaca
bir sevişme sahnesi seyrediyor durumuna mı düşmektedir? Bu kez kız arkadaşına
“biraz daha doğal olamaz mısın” der. Başlangıçta genç kadının kafası karışmış
görünür ancak bir süre sonra soğukluk gibi “görünmeyen” bir doğallık ve sahte
cilve gibi “görünmeyen” bir ateşlilik arasında bir denge noktasını bulmayı
başarır.
Her şey çok iyi gidiyor gibidir. Ta ki
“tüm bu rolü (doğal ve ateşli) onun için ben tasarladım” cümlesiyle
röntgenciliğinin ve röntgenlediği sahnenin tüm “doğallığının” ve
“masumiyetinin” kaybolduğunu hissedene kadar.
Bu sarsıntı ve mutsuzluk içinde
cinsellik üzerine düşündükçe kendi yaşadığının bir sapkınlık olup bir gün
bundan kurtulabileceği ve sağlıklı cinselliğin ulaşılabilecek bir hedef olduğu
umudunu da kaybeder. Kendi yaşadığı şeyin bu yüzyılda cinsellik adı altında
yaşanmakta olanın grotesk bir parodisi olduğunu düşünür.
VI.
Homo Sapiens sapiens artık kendini
kendini röntgenleyen ve bundan ölümcül bir haz alan bir tür haline mi gelmiştir?
Röntgenlemeye sevişmeler yetmez, -öldürdüğü
ve öldürüldüğü- cinayetleri de mi gözetler?
Elbiseleri soymak değil artık deriyi de açmak
ve içindekilere iştahla yamyamca saldırmak mı ister?
Tüm bu soruların ortasında “yakınlık” ve
“mahremiyet” ne hallerdedir?
Doğum günlerinde ve diğer önemli
günlerde artık kimse kimseyi aramazken ve bunun yanında, onlarca bankadan ve
iletişim şirketinden gelen kutlama mesajları orada dururken “yakınlık” ve
“mahremiyet”i yeniden tanımlamak zorunda mı kalacağız?
VII.
Görünüşte bir tropik adada tecrit
edilmiş ancak onlarca kamerayla dünyanın gözlerinin ve beyinlerinin içinde olan
iki kişi “hayatta kalmak zorunda oldukları” yarışmada konuşurlar. Genç kız genç
erkeğin gözlerine dramatik bir şekilde bakar ve mırıldanır: “Sana bir sırrımı
söyleyeceğim. Lütfen senden başkası duymasın.”
Diğer yanda bir medya starı yazılı ve
görsel basının özel yaşamı ve mahremiyetine ne kadar zarar verdiğini anlatır. Nerede
anlatır? On binlerce takipçisinin olduğu bir kişisel blog sisteminde…An ve be
an neler yaptığını anlattığı günlük yaşamı ve ilişkilerini ifşa ettiği bir blog
sisteminde…
VII.
“Truman Show” filmi neden bu kadar
sevildi?
İnsanlar, dünyaca izlenen bir dizinin
başrolünü oynayan ancak bundan habersiz olan Truman’da galiba kendini buldu.
Öte yandan filmde diziyi izleyen ve Truman’ın bilinçlenerek oradan kurtulmasını
isteyen izleyiciler de vardı. Filmin sonunda Truman özgürlüğe adım atarken onu
coşkuyla seyrediyorlardı. Biz de sevinenleri seyrediyorduk. Bir arkadaşın
esprisi iç içe çemberler içindeki bu “izlenen-izleyen” zincirinin nasıl bir
trajikomik durum yarattığını ortaya koyar. Bu arkadaş kötü bir haberi olduğunu,
o kadar da sevinmemek gerektiğini söyler: “Öğrendiğime göre Truman da bir kurgu
karaktermiş…Aslında o Jim Carrey adında
bir Amerikalı aktörmüş.”
VIII.
-
Siz
kimi aramıştınız?
-
Siz
kimi aramıştınız?
-
Önce
ben sordum…
-
Önce
ben sordum…
-
Dalga
mı geçiyorsunuz…
-
Dalga
mı geçiyorsunuz…
IX.
pencereden giren mehtap
bu evde hırsız var
mehtapta
pencerede oturmuş
beni görüyorum
kapıyı çalsam
içerden ben çıkacağım
içerden çıkacak beni
ne kadar görmek istiyorum
penceredeki beni uyandırmalıyım
içerde hırsız var
içerdeki hırsızın
ben olacağımdan korkuyorum
Asaf Haled Çelebi (Om
Mani Padme Hum - 1953)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder